Süresinde Uygulanma...
 

Süresinde Uygulanmayan İdare Mahkemesi Kararına Karşı Tazminat

1 Yazılar
1 Üyeler
0 Likes
319 Görüntüleme
hukuksalyardim
(@hukuksalyardim)
Illustrious Member Admin
Katılım: 4 yıl önce
Gönderiler: 2279
Konu başlatıcı  

TC
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu 2013/4-1553 E.
2015/11 K.
14.01.2015 T.
Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21.09.2009 gün ve 2008/208 esas, 2009/178 karar sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 02.11.2010 gün ve 2009/11648 esas, 2010/11256 karar sayılı ilamı ile;
(...Dava, yargı kararının uygulanmaması nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem reddedilmiş; karar, davacı tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı, idare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararını gerçek anlamda ve kalıcı olarak uygulamayan davalıların, kendisini başka bir görevde görevlendirdiklerini ve iptal kararını da eylemsel olarak ancak 38. günde uyguladıklarını belirterek, kişilik haklarına saldırıdan dolayı davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmalarını istemiştir.
Davalılar ise, haksız olan davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Yerel mahkemece, ilk işlemin 30 günlük süre içerisinde gerçekleştiği, davacının 38. günde göreve başladığı, davalıların idari yargı kararının uygulanmaması yönünde kişisel kusurlarına dayalı eylemlerinin bulunmadığı gerekçesiyle istemin tümden reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden; Giresun İl Milli Eğitim Müdürü olan davacının 11.11.2004 günü Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı'na uzman olarak atandığı, işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılan Ankara 3. İdare Mahkemesi'nin 2005/36 Esas sayılı dava dosyasında verilen 17.03.2005 günlü yürütülmesinin durdurulmasına ilişkin kararın idare tarafından uygulandığı; işlemin iptaline ilişkin 30.09.2005 günlü kararının idareye tebliğ edildiği 15.02.2006 gününden önce, 16.01.2006 gününde, davacının bu kez Personel Genel Müdürlüğü'nde oluşturulan komisyonda 6 ay süreyle görevlendirildiği, 03.03.2006 günlü dilekçeyle idareye başvuran davacının, iptal kararı ile asıl görevine başlatılması gerekirken, keyfi tutum ve uygulama ile geçici olarak görevlendirilip zarara uğratıldığını belirterek, yargı kararının süresi içerisinde uygulanmasını istediğini; davalıların 14.03.2006 günü aldığı karar ile 16.01.2006 günlü görevlendirmenin sona erdirildiği ve davacının önceki görevine eylemli olarak 27.3.2006 günü başladığı ananlaşılmaktadır
Davacı iddiasını yürütmenin durdurulma kararının geçici olarak görevlendirme nedeniyle uygulanmasının ?engellenmesine yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 28/1. maddesi gereğince de; idare, idare mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının gereklerine göre gecikmeksizin işlem yapmak veya eylemde bulunmak zorunda olup bu süre hiçbir biçimde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. aynı maddenin 4. fıkrası gereğince ise; mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi durumunda ilgili, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında tazminat davası açılabilir. (kanunun mevcut halinde kişi değil idareye dava açılabiliyor.)
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 24.9.1979 gün ve 7/2 sayılı kararında da, yargı kararını yerine getirmeyen kamu görevlisinin hukuki sorumluluğunun bulunduğu belirtilerek, yürütmenin durdurulması veya iptal kararlarının yalnızca uygulanmamasının bu kararları uygulamayan kamu görevlilerinin, zararın gerçekleşmesi halinde tazminatla sorumlu tutulması için yeterli olduğu, sorumluluk için ayrıca kin, garaz, husumet ve benzeri duyguların etkisi altında hareket ettiklerinin araştırılmasına gerek bulunmadığı kabul edilmiştir.
Diğer bir anlatımla zarar gören, yargı kararını davalının kasten uygulamadığını kanıtlamakla yükümlü olmadığı gibi davalıda kastının bulunmadığını kanıtlamakla sorumluluktan kurtulmaz. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 28. maddesinde düzenlenen 30 günlük sürenin ilgilinin eylemli olarak göreve başlatılması için öngörülen en fazla süre olduğu anlaşılmaktadır. Bu süre içerisinde ilgilinin göreve başlatmasına yönelik işlemlerin başlatılmış olması yargı kararı gereğinin yerine getirildiği biçiminde yorumlanamaz.
Dava konusu olayda, hakkında verilen yürütmenin durdurulması kararı biçimsel olarak uygulanan davacı, bunun hemen arkasından başka yerde görevlendirilerek idare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararı etkisiz hale getirilmiştir. Ayrıca, iptal kararına yönelik ilk işlem 30 gün dolmadan gerçekleştirilmiş olmasına karşın, davacının yasada öngörülen 30 günlük sürede eylemli olarak göreve başlaması sağlanmamıştır.
Yerel mahkemece açıklanan olgular ve yasal düzenlemeler ile İçtihadı Birleştirme Kararı gözetilerek, davalıların eylemlerinin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılıp davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, dosya içeriğine uymayan gerekçeyle istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadakikağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yargı kararının uygulanmaması nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yargı kararının uygulanmaması nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkin davada yargı kararını uygulamadığı ileri sürülen kamu görevlilerinin kişisel kusurlarının aranıp aranmayacağı, burada varılacak sonuca göre davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmalarının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Bilindiği üzere, Anayasa'nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir Hukuk Devleti'dir. Bu noktada Hukuk Devleti, insan hak ve özgürlüklerini ön planda tutan, bu hakları koruyucu, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan Anayasa ve Hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yönetenlerin her türlü işlem ve eylemleri yargı denetimine tabi olan bir devlettir.
Gerçekte de bireylerin devlete karşı güven duyabilmeleri, maddi ve manevi varlıklarını serbestçe, korkusuzca geliştirebilmeleri, ancak hukuk güvenliğinin sağlandığı bir sistem içinde olanaklıdır.
Şu durum karşısında Hukuk Devleti ilkelerinin yaşamda tutulması, amacının sağlanması için bağımsız yargı kararlarına uymak kaçınılmaz bir zorunluluktur.
İşte bu nedenledir ki, yasa koyucu idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunu açık tutmuş, yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu hükme bağlamıştır (Anayasa m. 125, 138).
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK)'nun 28. maddesinde; Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, kararın tebliği tarihinden itibaren 30 gün içinde işlem tesis etmek veya eylemde bulunmak zorunda bulunduğu, olay tarihinde yürürlükte bulunan aynı maddenin 4. fıkrasında, mahkeme kararlarını 30 gün içinde yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında tazminat davası açılabileceği hükme bağlanmıştır. Her ne kadar olay ve dava tarihinden sonra 21.02.2014 tarih ve 6526 sayılı Kanunun 18. maddesi ile İYUK'nun 28. maddesinin 4. fıkrası "Mahkeme kararlarının süresi içinde kamugereğinin yerine getirildiği biçiminde yorumlanamaz.
Dava konusu olayda, hakkında verilen yürütmenin durdurulması kararı biçimsel olarak uygulanan davacı, bunun hemen arkasından başka yerde görevlendirilerek idare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararı etkisiz hale getirilmiştir. Ayrıca, iptal kararına yönelik ilk işlem 30 gün dolmadan gerçekleştirilmiş olmasına karşın, davacının yasada öngörülen 30 günlük sürede eylemli olarak göreve başlaması sağlanmamıştır.
Açıklanan olgular ve yasal düzenlemeler ile İçtihadı Birleştirme Kararı gözetilerek, davalıların eylemlerinin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılıp, davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekmektedir.
Kaldı ki, davacı lehine verilen yargı kararlarının uygulanmasını sağlamak için ayrıca uğraşı göstermiş, ancak tüm bunlara rağmen istediği sonuca ulaşamamıştır. Böyle bir durum hukukun üstünlüğü ile yönetilen devletin temel ilkelerinin ihlal edilmesi anlamına geldiğinden, davacının medeni hakları kapsamındaki sosyal kişilik değerlerine zarar verildiği kabul edilmeli ve olayın gösterdiği tüm özellikler değerlendirilmek suretiyle uygun miktarda manevi tazminat verilmelidir.
Bu itibarla, davalıların imza ve katkılarıyla yapılan işlemlerle, yürütmeyi durdurma kararı gerçek ve kalıcı nitelikte uygulanmadığı gibi, iptal kararı da süresi içerisinde yerine getirilmediğinden; davacının zararının varlığının kabulü ile, davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulmaları gerektiği kuşku ve duraksamadan uzaktır.
Görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, davalıların sorumluluklarının bulunmadığına ilişkin yerel
?mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilerek onanması yönünde görüş ileri sürülmüş ise de görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen ve davacı yararına manevi tazminat takdir edilmesi gereğine işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, yanılgılı gerekçeyle davanın reddine dair önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici Madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 14.01.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
:

689 KHK, TSK, 2' nci derece akraba mağduru. 4,5 yıl sonra, 2021 in 10 uncu ayı itibariyle KYOK.

Cevap Yaz
Şimdi cevap yazıp sonra kayıt olabilirsiniz. Eğer hesabınız mevcutsa, giriş yaparak üye isminizle cevaplayabilirsiniz.
Not: Gönderiniz görünmeden önce editör tarafından kontrol edilip onaylanacaktır.

E-Posta adresinizi yazın (Diğer kullanıcılar göremeyecek)
Aklima, 29.12.2020 - 10:05 yazdı:
Süresinde Uygulanmayan İdare Mahkemesi Kararına Karşı Tazminat

Özellikle İade olup göreve başlatılmayanlar, YD alıp uygulanmayanlar için emsaldir. Karar bütün idare mahkemesi kararlarını bağlamaktadır. Dikkat çekici bir kısım var. Kararın uygulanması için idarenin yazışmaya başlamış olması yeterli görülmüyor. Mahkemem kararının süresi içinde uygulanması gerektiğine vurgu yapıyor.

TC
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu 2013/4-1553 E.
2015/11 K.
14.01.2015 T.

KHK Haber Forum
GÜNDEM
Temyiz Aşaması ne kadar sürmektedir 2021 yılı içinEmsal Kararlar istinafa nasıl KullanılırBankasya SoruMEB lisans iadesi24.idare RETMalülen Emeklilik Sorunum ÇözüldüEşitlik İlkesi, Ayrımcılık Yasağı. Benzer Durumda Olup Farklı Muamele Görenler Tarafından Kullanılabilecek Çok Güzel Açıklamaların Olduğu Bir KararKonya BİM, 1. İDD: OHAL KHK ile İHRAÇ Asker Şahıs, Kesinleşmiş Beraat Kararı, Göreve İadePasaport24.İdare Ret

emsal karar Süresinde Uygulanmayan İdare Mahkemesi Kararına Karşı Tazminat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Gön • Aklima • 29 Aralık, 2020 | Yargıtay

Aklima 3.363Aklima
Gönderim • 29 Aralık, 2020
Süresinde Uygulanmayan İdare Mahkemesi Kararına Karşı Tazminat

Özellikle İade olup göreve başlatılmayanlar, YD alıp uygulanmayanlar için emsaldir. Karar bütün idare mahkemesi kararlarını bağlamaktadır. Dikkat çekici bir kısım var. Kararın uygulanması için idarenin yazışmaya başlamış olması yeterli görülmüyor. Mahkemem kararının süresi içinde uygulanması gerektiğine vurgu yapıyor.

TC
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu 2013/4-1553 E.
2015/11 K.
14.01.2015 T.
Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21.09.2009 gün ve 2008/208 esas, 2009/178 karar sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 02.11.2010 gün ve 2009/11648 esas, 2010/11256 karar sayılı ilamı ile;
(...Dava, yargı kararının uygulanmaması nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem reddedilmiş; karar, davacı tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı, idare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararını gerçek anlamda ve kalıcı olarak uygulamayan davalıların, kendisini başka bir görevde görevlendirdiklerini ve iptal kararını da eylemsel olarak ancak 38. günde uyguladıklarını belirterek, kişilik haklarına saldırıdan dolayı davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmalarını istemiştir.
Davalılar ise, haksız olan davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Yerel mahkemece, ilk işlemin 30 günlük süre içerisinde gerçekleştiği, davacının 38. günde göreve başladığı, davalıların idari yargı kararının uygulanmaması yönünde kişisel kusurlarına dayalı eylemlerinin bulunmadığı gerekçesiyle istemin tümden reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden; Giresun İl Milli Eğitim Müdürü olan davacının 11.11.2004 günü Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı'na uzman olarak atandığı, işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılan Ankara 3. İdare Mahkemesi'nin 2005/36 Esas sayılı dava dosyasında verilen 17.03.2005 günlü yürütülmesinin durdurulmasına ilişkin kararın idare tarafından uygulandığı; işlemin iptaline ilişkin 30.09.2005 günlü kararının idareye tebliğ edildiği 15.02.2006 gününden önce, 16.01.2006 gününde, davacının bu kez Personel Genel Müdürlüğü'nde oluşturulan komisyonda 6 ay süreyle görevlendirildiği, 03.03.2006 günlü dilekçeyle idareye başvuran davacının, iptal kararı ile asıl görevine başlatılması gerekirken, keyfi tutum ve uygulama ile geçici olarak görevlendirilip zarara uğratıldığını belirterek, yargı kararının süresi içerisinde uygulanmasını istediğini; davalıların 14.03.2006 günü aldığı karar ile 16.01.2006 günlü görevlendirmenin sona erdirildiği ve davacının önceki görevine eylemli olarak 27.3.2006 günü başladığı ananlaşılmaktadır
Davacı iddiasını yürütmenin durdurulma kararının geçici olarak görevlendirme nedeniyle uygulanmasının ?engellenmesine yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 28/1. maddesi gereğince de; idare, idare mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının gereklerine göre gecikmeksizin işlem yapmak veya eylemde bulunmak zorunda olup bu süre hiçbir biçimde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. aynı maddenin 4. fıkrası gereğince ise; mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi durumunda ilgili, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında tazminat davası açılabilir. (kanunun mevcut halinde kişi değil idareye dava açılabiliyor.)
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 24.9.1979 gün ve 7/2 sayılı kararında da, yargı kararını yerine getirmeyen kamu görevlisinin hukuki sorumluluğunun bulunduğu belirtilerek, yürütmenin durdurulması veya iptal kararlarının yalnızca uygulanmamasının bu kararları uygulamayan kamu görevlilerinin, zararın gerçekleşmesi halinde tazminatla sorumlu tutulması için yeterli olduğu, sorumluluk için ayrıca kin, garaz, husumet ve benzeri duyguların etkisi altında hareket ettiklerinin araştırılmasına gerek bulunmadığı kabul edilmiştir.
Diğer bir anlatımla zarar gören, yargı kararını davalının kasten uygulamadığını kanıtlamakla yükümlü olmadığı gibi davalıda kastının bulunmadığını kanıtlamakla sorumluluktan kurtulmaz. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 28. maddesinde düzenlenen 30 günlük sürenin ilgilinin eylemli olarak göreve başlatılması için öngörülen en fazla süre olduğu anlaşılmaktadır. Bu süre içerisinde ilgilinin göreve başlatmasına yönelik işlemlerin başlatılmış olması yargı kararı gereğinin yerine getirildiği biçiminde yorumlanamaz.
Dava konusu olayda, hakkında verilen yürütmenin durdurulması kararı biçimsel olarak uygulanan davacı, bunun hemen arkasından başka yerde görevlendirilerek idare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararı etkisiz hale getirilmiştir. Ayrıca, iptal kararına yönelik ilk işlem 30 gün dolmadan gerçekleştirilmiş olmasına karşın, davacının yasada öngörülen 30 günlük sürede eylemli olarak göreve başlaması sağlanmamıştır.
Yerel mahkemece açıklanan olgular ve yasal düzenlemeler ile İçtihadı Birleştirme Kararı gözetilerek, davalıların eylemlerinin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılıp davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, dosya içeriğine uymayan gerekçeyle istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadakikağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yargı kararının uygulanmaması nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yargı kararının uygulanmaması nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkin davada yargı kararını uygulamadığı ileri sürülen kamu görevlilerinin kişisel kusurlarının aranıp aranmayacağı, burada varılacak sonuca göre davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmalarının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Bilindiği üzere, Anayasa'nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir Hukuk Devleti'dir. Bu noktada Hukuk Devleti, insan hak ve özgürlüklerini ön planda tutan, bu hakları koruyucu, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan Anayasa ve Hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yönetenlerin her türlü işlem ve eylemleri yargı denetimine tabi olan bir devlettir.
Gerçekte de bireylerin devlete karşı güven duyabilmeleri, maddi ve manevi varlıklarını serbestçe, korkusuzca geliştirebilmeleri, ancak hukuk güvenliğinin sağlandığı bir sistem içinde olanaklıdır.
Şu durum karşısında Hukuk Devleti ilkelerinin yaşamda tutulması, amacının sağlanması için bağımsız yargı kararlarına uymak kaçınılmaz bir zorunluluktur.
İşte bu nedenledir ki, yasa koyucu idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunu açık tutmuş, yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu hükme bağlamıştır (Anayasa m. 125, 138).
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK)'nun 28. maddesinde; Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, kararın tebliği tarihinden itibaren 30 gün içinde işlem tesis etmek veya eylemde bulunmak zorunda bulunduğu, olay tarihinde yürürlükte bulunan aynı maddenin 4. fıkrasında, mahkeme kararlarını 30 gün içinde yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında tazminat davası açılabileceği hükme bağlanmıştır. Her ne kadar olay ve dava tarihinden sonra 21.02.2014 tarih ve 6526 sayılı Kanunun 18. maddesi ile İYUK'nun 28. maddesinin 4. fıkrası "Mahkeme kararlarının süresi içinde kamugereğinin yerine getirildiği biçiminde yorumlanamaz.
Dava konusu olayda, hakkında verilen yürütmenin durdurulması kararı biçimsel olarak uygulanan davacı, bunun hemen arkasından başka yerde görevlendirilerek idare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararı etkisiz hale getirilmiştir. Ayrıca, iptal kararına yönelik ilk işlem 30 gün dolmadan gerçekleştirilmiş olmasına karşın, davacının yasada öngörülen 30 günlük sürede eylemli olarak göreve başlaması sağlanmamıştır.
Açıklanan olgular ve yasal düzenlemeler ile İçtihadı Birleştirme Kararı gözetilerek, davalıların eylemlerinin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılıp, davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekmektedir.
Kaldı ki, davacı lehine verilen yargı kararlarının uygulanmasını sağlamak için ayrıca uğraşı göstermiş, ancak tüm bunlara rağmen istediği sonuca ulaşamamıştır. Böyle bir durum hukukun üstünlüğü ile yönetilen devletin temel ilkelerinin ihlal edilmesi anlamına geldiğinden, davacının medeni hakları kapsamındaki sosyal kişilik değerlerine zarar verildiği kabul edilmeli ve olayın gösterdiği tüm özellikler değerlendirilmek suretiyle uygun miktarda manevi tazminat verilmelidir.
Bu itibarla, davalıların imza ve katkılarıyla yapılan işlemlerle, yürütmeyi durdurma kararı gerçek ve kalıcı nitelikte uygulanmadığı gibi, iptal kararı da süresi içerisinde yerine getirilmediğinden; davacının zararının varlığının kabulü ile, davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulmaları gerektiği kuşku ve duraksamadan uzaktır.
Görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, davalıların sorumluluklarının bulunmadığına ilişkin yerel
?mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilerek onanması yönünde görüş ileri sürülmüş ise de görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen ve davacı yararına manevi tazminat takdir edilmesi gereğine işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, yanılgılı gerekçeyle davanın reddine dair önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici Madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 14.01.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
:

689 KHK, TSK, 2' nci derece akraba mağduru. 4,5 yıl sonra, 2021 in 10 uncu ayı itibariyle KYOK.

Cevap Yaz
Şimdi cevap yazıp sonra kayıt olabilirsiniz. Eğer hesabınız mevcutsa, giriş yaparak üye isminizle cevaplayabilirsiniz.
Not: Gönderiniz görünmeden önce editör tarafından kontrol edilip onaylanacaktır.

E-Posta adresinizi yazın (Diğer kullanıcılar göremeyecek)
Aklima, 29.12.2020 - 10:05 yazdı:
Süresinde Uygulanmayan İdare Mahkemesi Kararına Karşı Tazminat

Özellikle İade olup göreve başlatılmayanlar, YD alıp uygulanmayanlar için emsaldir. Karar bütün idare mahkemesi kararlarını bağlamaktadır. Dikkat çekici bir kısım var. Kararın uygulanması için idarenin yazışmaya başlamış olması yeterli görülmüyor. Mahkemem kararının süresi içinde uygulanması gerektiğine vurgu yapıyor.

TC
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu 2013/4-1553 E.
2015/11 K.
14.01.2015 T.
Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21.09.2009 gün ve 2008/208 esas, 2009/178 karar sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 02.11.2010 gün ve 2009/11648 esas, 2010/11256 karar sayılı ilamı ile;
(...Dava, yargı kararının uygulanmaması nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem reddedilmiş; karar, davacı tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı, idare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararını gerçek anlamda ve kalıcı olarak uygulamayan davalıların, kendisini başka bir görevde görevlendirdiklerini ve iptal kararını da eylemsel olarak ancak 38. günde uyguladıklarını belirterek, kişilik haklarına saldırıdan dolayı davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmalarını istemiştir.
Davalılar ise, haksız olan davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Yerel mahkemece, ilk işlemin 30 günlük süre içerisinde gerçekleştiği, davacının 38. günde göreve başladığı, davalıların idari yargı kararının uygulanmaması yönünde kişisel kusurlarına dayalı eylemlerinin bulunmadığı gerekçesiyle istemin tümden reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden; Giresun İl Milli Eğitim Müdürü olan davacının 11.11.2004 günü Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı'na uzman olarak atandığı, işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılan Ankara 3. İdare Mahkemesi'nin 2005/36 Esas sayılı dava dosyasında verilen 17.03.2005 günlü yürütülmesinin durdurulmasına ilişkin kararın idare tarafından uygulandığı; işlemin iptaline ilişkin 30.09.2005 günlü kararının idareye tebliğ edildiği 15.02.2006 gününden önce, 16.01.2006 gününde, davacının bu kez Personel Genel Müdürlüğü'nde oluşturulan komisyonda 6 ay süreyle görevlendirildiği, 03.03.2006 günlü dilekçeyle idareye başvuran davacının, iptal kararı ile asıl görevine başlatılması gerekirken, keyfi tutum ve uygulama ile geçici olarak görevlendirilip zarara uğratıldığını belirterek, yargı kararının süresi içerisinde uygulanmasını istediğini; davalıların 14.03.2006 günü aldığı karar ile 16.01.2006 günlü görevlendirmenin sona erdirildiği ve davacının önceki görevine eylemli olarak 27.3.2006 günü başladığı ananlaşılmaktadır
Davacı iddiasını yürütmenin durdurulma kararının geçici olarak görevlendirme nedeniyle uygulanmasının ?engellenmesine yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 28/1. maddesi gereğince de; idare, idare mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının gereklerine göre gecikmeksizin işlem yapmak veya eylemde bulunmak zorunda olup bu süre hiçbir biçimde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. aynı maddenin 4. fıkrası gereğince ise; mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi durumunda ilgili, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında tazminat davası açılabilir. (kanunun mevcut halinde kişi değil idareye dava açılabiliyor.)
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 24.9.1979 gün ve 7/2 sayılı kararında da, yargı kararını yerine getirmeyen kamu görevlisinin hukuki sorumluluğunun bulunduğu belirtilerek, yürütmenin durdurulması veya iptal kararlarının yalnızca uygulanmamasının bu kararları uygulamayan kamu görevlilerinin, zararın gerçekleşmesi halinde tazminatla sorumlu tutulması için yeterli olduğu, sorumluluk için ayrıca kin, garaz, husumet ve benzeri duyguların etkisi altında hareket ettiklerinin araştırılmasına gerek bulunmadığı kabul edilmiştir.
Diğer bir anlatımla zarar gören, yargı kararını davalının kasten uygulamadığını kanıtlamakla yükümlü olmadığı gibi davalıda kastının bulunmadığını kanıtlamakla sorumluluktan kurtulmaz. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 28. maddesinde düzenlenen 30 günlük sürenin ilgilinin eylemli olarak göreve başlatılması için öngörülen en fazla süre olduğu anlaşılmaktadır. Bu süre içerisinde ilgilinin göreve başlatmasına yönelik işlemlerin başlatılmış olması yargı kararı gereğinin yerine getirildiği biçiminde yorumlanamaz.
Dava konusu olayda, hakkında verilen yürütmenin durdurulması kararı biçimsel olarak uygulanan davacı, bunun hemen arkasından başka yerde görevlendirilerek idare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararı etkisiz hale getirilmiştir. Ayrıca, iptal kararına yönelik ilk işlem 30 gün dolmadan gerçekleştirilmiş olmasına karşın, davacının yasada öngörülen 30 günlük sürede eylemli olarak göreve başlaması sağlanmamıştır.
Yerel mahkemece açıklanan olgular ve yasal düzenlemeler ile İçtihadı Birleştirme Kararı gözetilerek, davalıların eylemlerinin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılıp davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, dosya içeriğine uymayan gerekçeyle istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadakikağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yargı kararının uygulanmaması nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yargı kararının uygulanmaması nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkin davada yargı kararını uygulamadığı ileri sürülen kamu görevlilerinin kişisel kusurlarının aranıp aranmayacağı, burada varılacak sonuca göre davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmalarının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Bilindiği üzere, Anayasa'nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir Hukuk Devleti'dir. Bu noktada Hukuk Devleti, insan hak ve özgürlüklerini ön planda tutan, bu hakları koruyucu, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan Anayasa ve Hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yönetenlerin her türlü işlem ve eylemleri yargı denetimine tabi olan bir devlettir.
Gerçekte de bireylerin devlete karşı güven duyabilmeleri, maddi ve manevi varlıklarını serbestçe, korkusuzca geliştirebilmeleri, ancak hukuk güvenliğinin sağlandığı bir sistem içinde olanaklıdır.
Şu durum karşısında Hukuk Devleti ilkelerinin yaşamda tutulması, amacının sağlanması için bağımsız yargı kararlarına uymak kaçınılmaz bir zorunluluktur.
İşte bu nedenledir ki, yasa koyucu idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunu açık tutmuş, yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu hükme bağlamıştır (Anayasa m. 125, 138).
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK)'nun 28. maddesinde; Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, kararın tebliği tarihinden itibaren 30 gün içinde işlem tesis etmek veya eylemde bulunmak zorunda bulunduğu, olay tarihinde yürürlükte bulunan aynı maddenin 4. fıkrasında, mahkeme kararlarını 30 gün içinde yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında tazminat davası açılabileceği hükme bağlanmıştır. Her ne kadar olay ve dava tarihinden sonra 21.02.2014 tarih ve 6526 sayılı Kanunun 18. maddesi ile İYUK'nun 28. maddesinin 4. fıkrası "Mahkeme kararlarının süresi içinde kamugereğinin yerine getirildiği biçiminde yorumlanamaz.
Dava konusu olayda, hakkında verilen yürütmenin durdurulması kararı biçimsel olarak uygulanan davacı, bunun hemen arkasından başka yerde görevlendirilerek idare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararı etkisiz hale getirilmiştir. Ayrıca, iptal kararına yönelik ilk işlem 30 gün dolmadan gerçekleştirilmiş olmasına karşın, davacının yasada öngörülen 30 günlük sürede eylemli olarak göreve başlaması sağlanmamıştır.
Açıklanan olgular ve yasal düzenlemeler ile İçtihadı Birleştirme Kararı gözetilerek, davalıların eylemlerinin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılıp, davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekmektedir.
Kaldı ki, davacı lehine verilen yargı kararlarının uygulanmasını sağlamak için ayrıca uğraşı göstermiş, ancak tüm bunlara rağmen istediği sonuca ulaşamamıştır. Böyle bir durum hukukun üstünlüğü ile yönetilen devletin temel ilkelerinin ihlal edilmesi anlamına geldiğinden, davacının medeni hakları kapsamındaki sosyal kişilik değerlerine zarar verildiği kabul edilmeli ve olayın gösterdiği tüm özellikler değerlendirilmek suretiyle uygun miktarda manevi tazminat verilmelidir.
Bu itibarla, davalıların imza ve katkılarıyla yapılan işlemlerle, yürütmeyi durdurma kararı gerçek ve kalıcı nitelikte uygulanmadığı gibi, iptal kararı da süresi içerisinde yerine getirilmediğinden; davacının zararının varlığının kabulü ile, davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulmaları gerektiği kuşku ve duraksamadan uzaktır.
Görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, davalıların sorumluluklarının bulunmadığına ilişkin yerel
?mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilerek onanması yönünde görüş ileri sürülmüş ise de görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen ve davacı yararına manevi tazminat takdir edilmesi gereğine işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, yanılgılı gerekçeyle davanın reddine dair önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici Madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 14.01.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
:

KONU LİSTESİ

Konuyu Görüntüleyenler 0 üye
Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

2
06Ahmet
24.İdare Ret
Gön • 06Ahmet
Tarih: 22 Ekim

12.144
KHK Mağdurları Forum
KHK Mağdurları Gündem ve Gelişmeler
Gön • KHK Mağdurları Forum
Tarih: 22 Temmuz, 2020

520
KHK Mağdurları Forum
İdari Davalar Genel Forumu
Gön • KHK Mağdurları Forum
Tarih: 18 Şubat, 2019

1
Aklima
Danıştay 5. Daire 2016/53272 E 2020/1930 K 667 Sayılı KHK yle Kamu Görevinden Çıkarılan Hakim
Gön • Aklima
Tarih: 4 Aralık, 2020

4
3361
Malülen Emeklilik Sorunum Çözüldü
Gön • 3361
Tarih: 11 Ekim

1
701KHKegm
24.idare RET
Gön • 701KHKegm
Tarih: 15 Ekim

Gizlilik Politikası İletişim
© 2021 - KHK Haber Forum • Tasarım • hete.ml Teknoloji

Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21.09.2009 gün ve 2008/208 esas, 2009/178 karar sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 02.11.2010 gün ve 2009/11648 esas, 2010/11256 karar sayılı ilamı ile;
(...Dava, yargı kararının uygulanmaması nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem reddedilmiş; karar, davacı tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı, idare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararını gerçek anlamda ve kalıcı olarak uygulamayan davalıların, kendisini başka bir görevde görevlendirdiklerini ve iptal kararını da eylemsel olarak ancak 38. günde uyguladıklarını belirterek, kişilik haklarına saldırıdan dolayı davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmalarını istemiştir.
Davalılar ise, haksız olan davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Yerel mahkemece, ilk işlemin 30 günlük süre içerisinde gerçekleştiği, davacının 38. günde göreve başladığı, davalıların idari yargı kararının uygulanmaması yönünde kişisel kusurlarına dayalı eylemlerinin bulunmadığı gerekçesiyle istemin tümden reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden; Giresun İl Milli Eğitim Müdürü olan davacının 11.11.2004 günü Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı'na uzman olarak atandığı, işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılan Ankara 3. İdare Mahkemesi'nin 2005/36 Esas sayılı dava dosyasında verilen 17.03.2005 günlü yürütülmesinin durdurulmasına ilişkin kararın idare tarafından uygulandığı; işlemin iptaline ilişkin 30.09.2005 günlü kararının idareye tebliğ edildiği 15.02.2006 gününden önce, 16.01.2006 gününde, davacının bu kez Personel Genel Müdürlüğü'nde oluşturulan komisyonda 6 ay süreyle görevlendirildiği, 03.03.2006 günlü dilekçeyle idareye başvuran davacının, iptal kararı ile asıl görevine başlatılması gerekirken, keyfi tutum ve uygulama ile geçici olarak görevlendirilip zarara uğratıldığını belirterek, yargı kararının süresi içerisinde uygulanmasını istediğini; davalıların 14.03.2006 günü aldığı karar ile 16.01.2006 günlü görevlendirmenin sona erdirildiği ve davacının önceki görevine eylemli olarak 27.3.2006 günü başladığı ananlaşılmaktadır
Davacı iddiasını yürütmenin durdurulma kararının geçici olarak görevlendirme nedeniyle uygulanmasının ?engellenmesine yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 28/1. maddesi gereğince de; idare, idare mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının gereklerine göre gecikmeksizin işlem yapmak veya eylemde bulunmak zorunda olup bu süre hiçbir biçimde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. aynı maddenin 4. fıkrası gereğince ise; mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi durumunda ilgili, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında tazminat davası açılabilir. (kanunun mevcut halinde kişi değil idareye dava açılabiliyor.)
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 24.9.1979 gün ve 7/2 sayılı kararında da, yargı kararını yerine getirmeyen kamu görevlisinin hukuki sorumluluğunun bulunduğu belirtilerek, yürütmenin durdurulması veya iptal kararlarının yalnızca uygulanmamasının bu kararları uygulamayan kamu görevlilerinin, zararın gerçekleşmesi halinde tazminatla sorumlu tutulması için yeterli olduğu, sorumluluk için ayrıca kin, garaz, husumet ve benzeri duyguların etkisi altında hareket ettiklerinin araştırılmasına gerek bulunmadığı kabul edilmiştir.
Diğer bir anlatımla zarar gören, yargı kararını davalının kasten uygulamadığını kanıtlamakla yükümlü olmadığı gibi davalıda kastının bulunmadığını kanıtlamakla sorumluluktan kurtulmaz. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 28. maddesinde düzenlenen 30 günlük sürenin ilgilinin eylemli olarak göreve başlatılması için öngörülen en fazla süre olduğu anlaşılmaktadır. Bu süre içerisinde ilgilinin göreve başlatmasına yönelik işlemlerin başlatılmış olması yargı kararı gereğinin yerine getirildiği biçiminde yorumlanamaz.
Dava konusu olayda, hakkında verilen yürütmenin durdurulması kararı biçimsel olarak uygulanan davacı, bunun hemen arkasından başka yerde görevlendirilerek idare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararı etkisiz hale getirilmiştir. Ayrıca, iptal kararına yönelik ilk işlem 30 gün dolmadan gerçekleştirilmiş olmasına karşın, davacının yasada öngörülen 30 günlük sürede eylemli olarak göreve başlaması sağlanmamıştır.
Yerel mahkemece açıklanan olgular ve yasal düzenlemeler ile İçtihadı Birleştirme Kararı gözetilerek, davalıların eylemlerinin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılıp davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, dosya içeriğine uymayan gerekçeyle istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadakikağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yargı kararının uygulanmaması nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yargı kararının uygulanmaması nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkin davada yargı kararını uygulamadığı ileri sürülen kamu görevlilerinin kişisel kusurlarının aranıp aranmayacağı, burada varılacak sonuca göre davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmalarının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Bilindiği üzere, Anayasa'nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir Hukuk Devleti'dir. Bu noktada Hukuk Devleti, insan hak ve özgürlüklerini ön planda tutan, bu hakları koruyucu, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan Anayasa ve Hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yönetenlerin her türlü işlem ve eylemleri yargı denetimine tabi olan bir devlettir.
Gerçekte de bireylerin devlete karşı güven duyabilmeleri, maddi ve manevi varlıklarını serbestçe, korkusuzca geliştirebilmeleri, ancak hukuk güvenliğinin sağlandığı bir sistem içinde olanaklıdır.
Şu durum karşısında Hukuk Devleti ilkelerinin yaşamda tutulması, amacının sağlanması için bağımsız yargı kararlarına uymak kaçınılmaz bir zorunluluktur.
İşte bu nedenledir ki, yasa koyucu idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunu açık tutmuş, yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu hükme bağlamıştır (Anayasa m. 125, 138).
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK)'nun 28. maddesinde; Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, kararın tebliği tarihinden itibaren 30 gün içinde işlem tesis etmek veya eylemde bulunmak zorunda bulunduğu, olay tarihinde yürürlükte bulunan aynı maddenin 4. fıkrasında, mahkeme kararlarını 30 gün içinde yerine getirmeyen kamu görevlisi hakkında tazminat davası açılabileceği hükme bağlanmıştır. Her ne kadar olay ve dava tarihinden sonra 21.02.2014 tarih ve 6526 sayılı Kanunun 18. maddesi ile İYUK'nun 28. maddesinin 4. fıkrası "Mahkeme kararlarının süresi içinde kamugereğinin yerine getirildiği biçiminde yorumlanamaz.
Dava konusu olayda, hakkında verilen yürütmenin durdurulması kararı biçimsel olarak uygulanan davacı, bunun hemen arkasından başka yerde görevlendirilerek idare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararı etkisiz hale getirilmiştir. Ayrıca, iptal kararına yönelik ilk işlem 30 gün dolmadan gerçekleştirilmiş olmasına karşın, davacının yasada öngörülen 30 günlük sürede eylemli olarak göreve başlaması sağlanmamıştır.
Açıklanan olgular ve yasal düzenlemeler ile İçtihadı Birleştirme Kararı gözetilerek, davalıların eylemlerinin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılıp, davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekmektedir.
Kaldı ki, davacı lehine verilen yargı kararlarının uygulanmasını sağlamak için ayrıca uğraşı göstermiş, ancak tüm bunlara rağmen istediği sonuca ulaşamamıştır. Böyle bir durum hukukun üstünlüğü ile yönetilen devletin temel ilkelerinin ihlal edilmesi anlamına geldiğinden, davacının medeni hakları kapsamındaki sosyal kişilik değerlerine zarar verildiği kabul edilmeli ve olayın gösterdiği tüm özellikler değerlendirilmek suretiyle uygun miktarda manevi tazminat verilmelidir.
Bu itibarla, davalıların imza ve katkılarıyla yapılan işlemlerle, yürütmeyi durdurma kararı gerçek ve kalıcı nitelikte uygulanmadığı gibi, iptal kararı da süresi içerisinde yerine getirilmediğinden; davacının zararının varlığının kabulü ile, davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulmaları gerektiği kuşku ve duraksamadan uzaktır.
Görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, davalıların sorumluluklarının bulunmadığına ilişkin yerel
?mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu belirtilerek onanması yönünde görüş ileri sürülmüş ise de görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen ve davacı yararına manevi tazminat takdir edilmesi gereğine işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, yanılgılı gerekçeyle davanın reddine dair önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici Madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 14.01.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.


   
Alıntı
Konu Etiketleri

Cevap yaz

Yazar Adı

Yazar E-postası

Başlık *

İzin verilen maksimum dosya boyutu 1MB

 
Ön İzleme 0 Düzeltmeler Kayıtlı
Paylaş: