Kaçınılmaz hataya düşen sanıklar hakkında verilen beraat kararına dair

1 Yazılar
1 Üyeler
0 Likes
138 Görüntüleme
hukuksalyardim
(@hukuksalyardim)
Gönderiler: 2279
Illustrious Member Admin
Konu başlatıcı
 

Karardan;

....gerek rütbe, gerek mesleki tecrübe ve bilgi düzeyi birlikte değerlendirildiğinde, komutanlarının emrinin hangi amaca hizmet eden, görünürde hukuki olan askeri hizmetle ilişkisi olduğu düşünülen emirlerinin ardında yatan iradeyi/saiki öğrenebilme veya bilme olanakları mevcut görünmemektedir. Zira özellikle 15 Temmuz 2016 akşamı sözde sıkıyönetimden haberdar olup birlik veya tugay komutanlarının darbe yapma arzusunu kırmak istemeyen bazı askeri kişiler mevcuttur. Bu kişilerin de rütbe ve görev itibariyle muttali oldukları darbe bilgisini astlardansakladıklarıkaçırdıkları tespit edilmiştir. Sadece yaptıkları işin terör savunması veya görev olmadığı net olanlar dışında, bölge bölge görev verilen ast rütbeli asker kişilerin olay, eşya ve eşhasa karşı cebir ve zorlamaya varmadan geri dönmeleri, darbe taraftarı olmadıklarını, suç işlemek arzularının bulunmadığını gösterir. Askerlik mesleğinin mutlak itaat, bilmesi gereken ve emre itaatsizlik gibi kavramlarını "koz ve güç" olarak kullanan bazı üst rütbeliler, ast rütbelilerin iradesini ifsad etmiştir. Alt rütbeli kişilerin anonsları duyduktan veya vatandaştan gerçeği öğrendikten sonra nasıl davrandığı mühimdir. Bu çerçevede, görev gereği diye bir şekilde yalan söylenerek dışarı çıkarılan bu sanıkların yaptıkları eylemin suç olduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düştükleri kabul edilmelidir. Ancak; yine rütbe olarak ast olsa da, kıdem olarak yetersiz olsa da, verilen emrin apaçık suç olduğu veya hukuka aykırılıkta en ufak şüphe bulunmayan durumlarda astların hatadan faydalanamayacakları gözden uzak tutulmamalıdır. Sanıkların faaliyet ve eylemlerinde bariz bir suç unsuru bulunmamaktadır. Sivil vatandaşa veya kamu malına karşı apaçık cebir ve şiddet içeren bir eylemleri yoktur. Bu kapsamda astın cezai sorumluluğu, ancak emrin hizmete müteallik olmaması, suç işlemek maksadıyla verilmesi ve bu maksadın ast tarafından bilinmesi halinde söz konusu olabilecektir. Astın konusu suç oluşturan emri, haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşerek bu emri yerine getirmesi somut olay çerçevesinde, astın bilgi düzeyi, olayın özellikleri, tecrübe, rütbe ve konumu gibi olgular nazara alınarak TCK'nın 30/4 maddesi bağlamında değerlendirilmelidir. Keza astın emrin askeri hizmet alanında verildiği, amirin yetkili olduğu ve zorunluluk teşkil ettiği hususlarında yanılgıya düşerek, konusu suç teşkil eden emri yerine getirmesi halinde yapılan değerlendirme neticesinde TCK'nın 30/1 maddesi gereğince kasten hareket etmediği neticesine varılabilir.

Sanıkların faaliyetleri değerlendirildiğinde, Kars 14. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı'nda uzman çavuş, asteğmen, teğmen ve astsubay olarak görev yaptıkları, bölük komutanının emri üzerine görev zannıyla zırhlı araçlar ile kışladan çıkış yaptıkları bununla birlikte sanıkların anayasal düzeni ortadan kaldırmaya veya darbeye iştirakine dair dış dünyaya yansıyan herhangi bir eylemlerinin olmadığı anlaşılmış olup,Yargıtay içtihatlarıyla esasları belirlenmiş TCK 309. maddesinde yer alan Anayasayı ihlal suçu ile ilgili olarak değerlendirme yapıldığında; Anayasa'yı ihlal suçunun teşebbüs suçu olması özelliği ile cebir ve şiddet kullanılarak elverişli bir ya da eş zamanlı bir çok hareketle anayasanın öngördüğü düzeni değiştirmeye yönelik bir fiilin icrasına başlandığı anda suçun işlendiği,ancak sanıkların rütbesi, kıdemi, mesleki bilgi birikimi, tecrübeleri dikkate alındığında, üstleri tarafından hukuki görünümlü bir emir verildiğini düşündükleri, darbe kastına sahip tugay komuta kademesinin sanıklara aslen darbe metni olup sözde sıkıyönetim emrinitebliğ ettiğine dair herhangi bir delilin mevcut olmadığı, sanıkların darbeyi vatandaşlardan ve polislerden öğrendiğine ilişkin savunmalarının aksine bir beyan veya delilin bulunmadığı anlaşılmış olup; TCK 30/4 gereğince işledikleri fiillerin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz hataya düştükleri kabul edildiğinden CMK 223/3-d madde ve fıkrası gereğince haklarında CEZA VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA dair karar verilmiştir.
Yine sanıklar hakkında TCK 314/2 maddesi gereğince FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış ise de, sanığın yargısal kararlarla da sabit olduğu üzere anılan terör örgütüne üye olduğuna ilişkin , terör örgütünün bilinen kriterlerinden hiçbirisine sahip olmadığı belirlenmiş olup, anılan örgütün hiyerarşik yapısında yer aldığına, terör örgütü ile organik bir bağı olduğuna ve örgüt içinde talimat alarak sürekli biçimde çeşitli suçlar işlediklerine dair delil bulunmadığı anlaşılmıştır. Yargıtay ve bölge adliye mahkemeleri ilamlarında da belirtildiği gibi, anılan örgütün varlığına delalet eden gizli haberleşme programı Bylock yüklemek ve kullanmak, himmet vermek, kurban parası adı altında örgüte yardım etmek, dini sohbet görünümlü terör örgütü propagandası dinlemek, medya yayınlarına abone olmak, sendika ve derneklerine üye olmak, özellikle 2014 Ocak'tan sonra teröristbaşının talimatı ile Bankasya'da hesap açıp para yatırmak, mütevelli heyetlerinde yer almak, örgüt içinde "abilik" veya "imamlık" gibi görevlerde bulunmak vb. özelliklerin sanıklar yönünden mevcut olmadığı da gözetildiğinde sanıkların terör örgütü üyeliği suçundan mahkumiyete yeterli delil elde edilememiştir. Dolayısıyla sanıklar hakkında CMK 223/2-e madde ve fıkraları gereğince atılı terör örgütü üyeliği suçunu işledikleri sabit olmadığından bu suç yönünden ayrı ayrı beraat kararı verilmiştir.
 
Gönderildi : Aralık 14, 2020 12:00 pm
Konu Etiketleri

Cevap yaz

Yazar Adı

Yazar E-postası

Başlık *

İzin verilen maksimum dosya boyutu 1MB

 
Ön İzleme 0 Düzeltmeler Kayıtlı
Paylaş: