İHAM’ın Uzun v. Tür...
 

İHAM’ın Uzun v. Türkiye (kek) kararının özet çevirisi: “677 sayılı OHAL KHK’si uyarınca mahpusların OHAL süresince üniversite sınavlarına katılmasının yasaklanmasının eğitim hakkını ihlal ettiği iddiası, açıkça dayanaktan yoksundur.”

1 Yazılar
1 Üyeler
0 Likes
116 Görüntüleme
hukuksalyardim
(@hukuksalyardim)
Illustrious Member Admin
Katılım: 4 yıl önce
Gönderiler: 2279
Konu başlatıcı  

İHAM’ın Uzun v. Türkiye (kek) kararının özet çevirisi: “677 sayılı OHAL KHK’si uyarınca mahpusların OHAL süresince üniversite sınavlarına katılmasının yasaklanmasının eğitim hakkını ihlal ettiği iddiası, açıkça dayanaktan yoksundur.”

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), olağanüstü hal döneminde terör suçlamaları dolayısıyla tutuklu yargılanan bir kişinin tutukluluk süresince kayıtlı olduğu üniversite sınavlarına girmesinin Kanun Hükmünde Kararname ile engellenmesinin orantılı ve makul bir tedbir olduğuna karar vererek başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun bulmuştur. (bakınız Velev v. Bulgaristan, 16032/07, 27 Mayıs 2014, Bilgi Notu 174; ayrıca bakınız

 

Uzun v. Türkiye, Başvuru no: 37866/18, Karar tarihi: 10.11.2020

Temel Olgular

Başvurucu Hüseyin Uzun, 2 Ağustos 2016 tarihinde FETÖ/PDY örgütüne üye olma şüphesiyle tutuklanmıştır. Burdur Cezaevi’nde tutukludur. Başvurucu, 2013 yılından bu yana Anadolu Üniversitesi uzaktan eğitim programına kayıtlıdır.

23 Kasım 2016 tarihinde cezaevi yetkilileri, 677 sayılı olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamesinin (OHAL KHK) 4. maddesi uyarınca olağanüstü hal sırasında ve tutukluluğu süresince üniversite sınavlarına giremeyeceğini düzenleyen KHK’nin bir örneğini başvurucuya tebliğ etmiştir.

Başvurucu, 22 Aralık 2016 tarihinde 677 sayılı OHAL KHK’sinin eğitim hakkını ihlal ettiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmuştur. 18 Haziran 2018 tarihinde Anayasa Mahkemesi, darbe girişiminin ardından terör suçlarıyla suçlanan çok sayıda kişinin tutuklandığını, başvurucunun eğitim hakkına getirilen sınırlandırmanın demokratik bir toplumda gerekli olmadığının söylenemeyeceğini belirterek başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun bulmuştur. Anayasa Mahkemesi, hakka getirilen sınırlamayla öngörülen amaç ile başvurucunun eğitimine devam etmesindeki fayda arasında adil bir denge sağlandığını belirtmiştir.

Olağanüstü halin 18 Temmuz 2018 tarihinde kaldırılmasının ardından başvurucu, yeniden üniversiteye kaydolmuş ve sınavlarına girmiştir. Hala kayıtlı olduğu programda öğrencidir.

Başvurucunun ihlal iddiası ve Mahkeme’nin kararı

Sözleşme’ye Ek 1 Numaralı Protokol’ün 2. maddesine dayanan başvurucu, 677 sayılı OHAL KHK’sinde getirilen yasak sebebiyle üniversite sınavlarına girmesine izin verilmemesinin eğitim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

Hükümet, İHAM’ın ve Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihadını ileri sürerek, sınırlamanın cezaevlerindeki güvenliği ve disiplini sürdürme gibi meşru bir amacı olduğunu, sadece olağanüstü hal dönemiyle sınırlı bir süreyi kapsadığını, nitekim olağanüstü halin kaldırılmasıyla başvurucunun tekrar üniversiteye kaydolduğunu, demokratik bir toplumda gerekli ve orantılı olduğunu, bu sebeple başvurunun açıkça dayanaktan yoksun bulunarak reddedilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Mahkeme, olağanüstü hal süresince başvurucunun üniversite sınavlarına giremediğini, bu durumdan kişisel olarak ve doğrudan etkilendiğini not etmiştir. Başvurucunun daha sonra tekrar sınavlarına girebilmiş olması, başvurucunun “mağdur” statüsünü kaldırmaz. Bu sebeple Hükümet’in itirazı bu bağlamda reddedilmiştir.

Başvurucunun üniversitesindeki sınavlara girmesinin yasaklanması onun 1 numaralı Protokol’ün ikinci maddesiyle koruma altına alınan eğitim hakkına müdahale niteliğindedir. Mahkeme, söz konusu müdahalenin yasal bir dayanağı olduğunu, bunun da 677 sayılı OHAL KHK’sinin 4. maddesi olduğunu belirtmiştir. Yine Mahkeme’ye göre, özellikle suç işlenmesinin ve düzenin bozulmasının önlenmesi olmak üzere müdahalenin meşru bir amacı olduğuna da karar vermiştir.

Bu sebeple Mahkeme, tutukluluğun normal ve makul gereklilikleri ve mahpusların eğitime erişimi bakımından ulusal yetkililere tanınan takdir yetkisi bakımından söz konusu müdahalenin demokratik bir toplumda “gerekli” olup olmadığını değerlendirecektir.

Somut olayda iki yıldan biraz az süren sınırlı bir kısıtlama vardır. Söz konusu düzenleme kısıtlamayı yalnızca olağanüstü hal dönemi süresine mahsus etmiştir. Temmuz 2018’de olağanüstü hal döneminin sonlanmasıyla birlikte söz konusu kısıtlama da kalkmıştır ve başvurucu sınavlara girmeye hak kazanmıştır.

Kısıtlama otomatik olarak uygulanmasına rağmen, tüm tutuklu ve hükümlü mahpuslara, suçlamalarından bağımsız olarak uygulanan genel bir hüküm niteliğinde değildir. Kısıtlama yalnızca terör suçlarından dolayı tutuklu olan ya da hüküm giyen, belirli kategorideki mahpusları kapsamaktadır. Bu bağlamda somut olay, bir grup insanı genel olarak ve ayrım yapmadan etkileyen ve yalnızca hapishanedeki mahpusları kapsayarak onların bireysel özelliklerinden bağımsız olan olaylardan ayrılmaktadır (bakınız Hirst v. Birleşik Krallık (no. 2) [GC], 74025/01, 6 Ekim 2005, Bilgi Notu 79). Kanun koyucu başvuruyu yalnızca işlenen suçun özelliklerine bağlı olacak şekilde yapmıştır. (Scoppola v. İtalya (no. 3) [GC], 126/05, 22 May 2012, Bilgi Notu 152).

İtiraz edilen kısıtlama başvurucununki de dahil olmak üzere çeşitli başvurular sonucunda Anayasa Mahkemesi tarafından da değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesi, uygulamanın Anayasa ve Sözleşmeye uygun olup olmadığını dikkatle değerlendirmiştir. Sonuç olarak analizini büyük oranda Mahkemenin içtihatlarında ortaya konmuş prensiplere dayandırmış ve itiraz edilen uygulamanın orantılılığını Mahkemenin içtihadında oluşturduğu kriterler ışığında incelemiştir (bakınız Mehmet Reşit Arslan ve Orhan Bingöl v. Türkiye, 47121/06 ve diğerleri, 18 Haziran 2019, Bilgi Notu 230); Anayasa Mahkemesi kapsamlı bir temellendirmeyle gerekçeli bir karar ortaya koymuştur. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi gerekçesinde başvurucunun kişisel durumunu özel olarak hesaba katmamış olsa da, bu durum söz konusu kısıtlamanın kabul edilmesinin arka planı ışığında kabul edilebilirdir. Darbe girişiminin ardından terör bağlantılı gerekçelerle tutuklanan kişilerin sayısının hızla yükselişe geçmesinin hapishanelerdeki denetleyici personelin sayısının azalmasını da beraberinde getirdiği göz önünde bulundurulmuştur. Bu olağanüstü durum başvurucu ve diğer tutukluların kayıtlı oldukları eğitim programlarına katılımlarını organize etmeyi daha zor hale getirmiş olabilir.

Başvurucunun şahsi durumu da dahil olmak üzere bunlar, devletin yetkisi altında bulunanların eğitim ihtiyacı ve devletin bu ihtiyaçları yerine getirmek için sahip olduğu sınırlı kapasite arasında denge kurması gerektiği ilkesinden kaynaklanan ilgili ve kabul edilebilir değerlendirmelerdir.

Ayrıca, Anayasa Mahkemesi’nin de belirttiği üzere, itiraz edilen kısıtlama yalnızca yükseköğretim bağlamında uygulanmıştır. Devletin bu alandaki takdir yetkisi eğitim düzeyiyle birlikte, ilgili kişiler ve genel olarak toplum için bu eğitimin önemi ile ters orantılı olarak artmaktadır.

Son olarak, kısıtlamanın uygulandığı zaman diliminin başvurucunun eğitimini tamamlaması bakımından ciddi bir zorluk yarattığı belirtilmemiştir. Ki, başvurucunun okulunu belirtilen zamanda tamamlamak zorunda olduğu da iddia edilmemiştir. Başvurucu üniversiteye tekrar kaydolmuş ve sınavlarına girebilmiştir. Başkaca bir mani olmadan okuluna devam etmiştir.

Dolayısıyla Mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin tespitlerinden ayrılmasını gerektiren bir sebep görmemektedir. İtiraz edilen sınırlama, ne keyfi ne de mantıksızdır; gerekli ve orantılıdır. Bu sebeple söz konusu şikayet, Sözleşme’nin 35 §§ 3 (a) ve 4. maddeleri uyarınca açıkça dayanaktan yoksundur.

Mahkeme, oy birliği ile, başvuruyu kabul edilemez bulmuştur.

Anayasa Gündemi


   
Alıntı
Konu Etiketleri

Cevap yaz

Yazar Adı

Yazar E-postası

Başlık *

 
Ön İzleme 0 Düzeltmeler Kayıtlı
Paylaş: