Anayasa Mahkemesi’n...
 

Anayasa Mahkemesi’nin başvuru süreleriyle ilgili başvurucuya aşırı ve öngörülemeyecek bir yük yüklemesi, mahkemeye erişim hakkını ihlal eder.

1 Yazılar
1 Üyeler
0 Likes
267 Görüntüleme
hukuksalyardim
(@hukuksalyardim)
Illustrious Member Admin
Katılım: 4 yıl önce
Gönderiler: 2279
Konu başlatıcı  
İHAM’ın Gros v. Slovenya kararının özet çevirisi: “Anayasa Mahkemesi’nin başvuru süreleriyle ilgili başvurucuya aşırı ve öngörülemeyecek bir yük yüklemesi, mahkemeye erişim hakkını ihlal eder.”

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), 7 Temmuz 2020 tarihli Gros v. Slovenya kararında adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Başvuru, başvurucuya ait araziler ile kesişen yolları kamu yolu olarak nitelendiren belediye yönetmeliklerine ilişkindir. Başvurucu söz konusu yönetmeliklere itiraz etmek amacıyla Anayasa Mahkemesi’ne erişim hakkı yönünden Sözleşme’nin 6. maddesi ve anlaşmazlığa konu arazilerin mülkiyeti yönünden ise Ek 1 numaralı Protokol’ün 1. maddesi kapsamında başvuru yapmıştır. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin başvurucuya somut davanın şartları göz önünde bulundurulduğu zaman aşırı ve öngörülemeyecek bir yük yüklediğini, bu nedenle bir tarafta başvuru için şekli şartlara uygunluğun sağlanmasının meşru amacı ve diğer tarafta mahkemelere erişim hakkı arasında kurulması gereken adil dengenin bozulduğu ve Sözleşme’nin 6. maddesinin ihlal edildiği kararını vermiştir.

Gros v. Slovenya, Başvuru No. 45315/18, Karar Tarihi: 07.07.2020

Olgular

Başvurucu 1942 yılında doğmuş ve Kranj bölgesinde hayatını sürdürmektedir. Davaya ilişkin gerçekler, taraflarca sunuldukları üzere, takip eden şekilde özetlenebilir.

Özelleştirme İşlemleri

10 Mart 1992 tarihinde muris M.M. ve D.M.’nin (“özelleştirme lehtarları”) yasal mirasçıları Kranj İdari Birimi’ne (“Birim”) başvurarak özelleştirme işlemlerini başlatmıştır. Kamulaştırılmış mülkler 444/18 ve 444/29 numaralı parselleri de (“anlaşmazlığa konu araziler”) içermekte olup, bu parsellerin ikisi de Kranj Belediyesi’nin kadastro sınırları içerisinde yer almaktadır. 3 Temmuz 1996 tarihinde, Birim tarafından özelleştirme lehtarlarının yasal mirasçılarından birisi olarak tanınan Başvurucu, taşınmazları özelleştirme lehtarlarının ortaya çıkmamış mirasçıları adına yönetmek amacıyla özel durumlar için vekil olarak tayin edilmiştir.

Belediye Yönetmelikleri

10 Aralık 2003 tarihinde, Kranj Belediyesi (“Belediye”) Kranj’ın Belediye Yolları ve Bisiklet Yollarının Sınıflandırılması Hakkında Yönetmeliği (“2004 Yönetmeliği”) kabul etmiş ve bu Yönetmelik’in 7. maddesinde anlaşmazlığa konu araziler ile kesişen yol kısımları “yerel yol” olarak nitelendirilmiştir. 20 Haziran 2012 tarihinde ise Belediye “Belediye Yollarının Sınıflandırılması Hakkında Yönetmelik’i (“2012 Yönetmeliği” ) kabul etmiş ve bu Yönetmelik’in 8. maddesinde ise anlaşmazlığa konu araziler ile kesişen yol kısımları “kamu yolu” olarak nitelendirilmiştir.

Kısmi Eski Haline Getirme Kararları

23 Ekim 2008 tarihinde Birim, anlaşmazlığa konu arazilerden birisinin (444/18 nolu parsel) özelleştirme lehtarlarının mülkiyetine ve tasarrufuna dönmesine karar vermiş, Belediye ise bu karara itiraz etmemiştir. 2 Haziran 2011 tarihinde ise anlaşmazlığa konu arazilerden diğerinin (444/29 nolu parsel) özelleştirme lehtarlarının mülkiyetine ve tasarrufuna dönmesine karar vermiştir. Kararlar kesinleşince tapu siciline kaydedilmiş ve başvurucu iade edilen mülklerin geçici olarak yönetimi ile yetkilendirilmiştir.

İptal İşlemleri

8 Nisan 2016 tarihinde Çevre ve Arazi Planlaması Bakanlığı (“Bakanlık”) 2004 ve 2012 Yönetmelikleri tarafından “kamu yolu” olarak tanımlanan iki yolun anlaşmazlığa konu arazilerden geçtiği hususunda Birim’i bilgilendirmiş ve söz konusu kısmi eski haline getirme kararlarının hükümsüz ilan edilmesini istemiştir. 19 Haziran 2016 tarihinde Birim söz konusu kararları hükümsüz olarak ilan etmiş ve bu durum 6 Ağustos 2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

17 Mart 2017 tarihinde Bakanlık başvurucu tarafından yapılan itirazı kabul etmiş ve Birim’in hükümsüzlük kararını bozarak yeniden değerlendirme için dosyayı yeniden Birim’e göndermiştir. Mahkeme’nin edindiği son duruma ilişkin bilgilere göre bu dosya hala Birim’in önünde görülmektedir.

9 Nisan 2018 tarihinde Başvurucu, Skofja Loka Yerel Mahkemesi tarafından özelleştirme lehtarlarından birisinin, özelleştirme süreci içerisinde eski haline getirilen ve anlaşmazlığa konu arazileri de kapsayan mülkler bakımından, yasal mirasçısı olarak tayin edilmiştir. Mahkeme’nin edindiği son duruma ilişkin bilgilere göre bu karar temyiz edilmiş ve hâlihazırda bu talep Temyiz Mahkemesi tarafından değerlendirilmektedir.

Anayasa Mahkemesi Süreci

19 Ağustos 2016 tarihinde başvurucu, Anayasa Mahkemesi’ne söz konusu Yönetmeliklerin anayasaya uygunluğunun ve yasallığının incelenmesi amacıyla başvurmuş ve yine yönetmelik olarak yayımlanan Kent Tasarım Planı’na göre bölgede herhangi bir yolun kamu yolu olarak nitelendirilmemesine karşın Belediye’nin anlaşmazlığa konu araziler ile kesişen yolları kamu yolu olarak nitelendirdiğini iddia etmiştir. Aynı zamanda başvurucu itiraz ettiği hukuki işlemlerden doğan olumsuz sonuçları 6 Ağustos 2016 tarihinde yani hükümsüzlük kararlarının kendisine tebliğ edildiği tarihte öğrendiğini öne sürmüştür.

20 Şubat 2018 tarihinde Anayasa Mahkemesi başvurunun zamanaşımı süresi dolduktan sonra yapıldığını gerekçe göstererek başvuruyu reddetmiştir. Anayasa Mahkemesi, sübjektif zamanaşımı süresine dayanmak isteyen Başvurucunun, olumsuz sonuçları doğuran ve itiraza söz konusu düzenlemeleri yürürlüğe girdiği tarihten belirli bir süre sonra öğrendiğini kanıtlaması gerektiğini ve aynı zamanda öğrendiği zaman diliminin neden bu düzenlemeler yürürlüğe girdikten sonraki objektif zamanaşımı süresini teşkil eden bir yıllık sürenin kapsamı içerisinde kalmadığını belgelendirmesi gerektiğini ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun yalnızca 2002 yılında yayımlanan Kent Tasarım Planı’na dayandığını ifade ederek tebliğ tarihini öğrenme tarihi olarak öne sürmesinin yukarıda bahsedilen gereksinimleri karşılamadığını belirterek sübjektif zamanaşımı süresine dayanamayacağına karar vermiştir. Bu karar Başvurucuya 24 Mart 2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

Sözleşme’nin 6. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası

Başvurucu, anayasaya uygunluk incelemesi başvurusunun zamanaşımı sebebiyle reddetmek suretiyle Anayasa Mahkemesi’nin mahkemeye erişim hakkını reddettiğini ve Sözleşme’nin 6. maddesini ihlal ettiğini öne sürmüştür.

  1. Kabul Edilebilirlik

            1.Tarafların İddiaları

Hükümet, başvurucunun mağdur statüsünü reddetmiştir. İddia edilen ihlallerin yalnızca bilinmeyen mirasçıların haklarını etkileyebileceğini ifade ederek, başvurucunun mirasçılık statüsüne ilişkin temyiz sürecinin hala devam etmesinden hareketle başvurucunun yalnızca özel durumlar için yetkilendirilmiş bir vekil olduğunu iddia etmiştir.

Başvurucu ise özelleştirme lehtarlarının yasal mirasçısı ve onların mülklerinin idarecisi olarak iddia edilen ihlallerin mağduru olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu kendisini yasal mirasçı olarak nitelendirirken Yerel Mahkeme tarafından verilen veraset ilamına dayanmıştır.

            2.Mahkeme’nin Değerlendirmesi

Sözleşme’nin 34.maddesi uyarınca başvurucu, Mahkeme’ye başvurabilmek için başvuruya konu olan işlemlerden doğrudan etkilendiğini ortaya koymakla yükümlüdür.

Başvurucu, Sözleşme’ye tabi haklarının, Anayasa Mahkemesi’nin kararından ve kısmi eski haline getirme kararlarının hükümsüz hale getirilmesi kararlarından doğrudan etkilendiğini iddia etmiştir. Mahkeme, başvurucunun özelleştirme işlemleri sürecinde yasal mirasçı olarak tanındığını, bu tanımanın birinci derece mahkemesi tarafından da kabul edildiğini gözlemlemiştir. Mahkeme aynı zamanda Slovenya Anayasa Mahkemesi’nin de başvurucunun başvurusunu mağduriyet veya menfaat eksikliği sebebiyle reddetmediği hususuna da dikkat çekmektedir. Bu sebeplerle Mahkeme, başvurucunun Anayasa Mahkemesi’nin kararından doğrudan etkilendiğini yeterli bir şekilde ortaya koyabildiğine ve Sözleşme’nin 6. maddesi yönünden ihlal iddiasını öne sürebileceğine kanaat getirmiştir.

Mahkeme aynı zamanda başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olmadığını ve 35. maddede belirtilen diğer sebepler yönünden de kabul edilebilir olduğunu ifade etmektedir.

  1. Esas

            1.Tarafların İddiaları

Başvurucu, Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuruya söz konusu olan yönetmeliklerin sebep olduğu olumsuz sonuçları 6 Ağustos 2016 tarihinde yani hükümsüzlük kararlarının kendisine tebliğ edildiği tarihte öğrendiği dolayısıyla 16 Ağustos 2016 günü Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak sübjektif zamanaşımı süresine uyduğu yönündeki iddiasını yinelemiştir. Başvurucu, başvurusunda bu hususları ikna edici bir şekilde ortaya koyduğunu ancak Anayasa Mahkemesi’nin kendisinin sunduğu iddia ve delilleri göz önünde bulundurmadığını ifade etmiştir. 19 Nisan 2019 tarihli mülahazatında Başvurucu, ne Belediye ve Birim’in kısmi eski haline getirme kararlarına itiraz etmediğini ne de özelleştirme sürecinde söz konusu yönetmeliklere başvurmadıklarını ifade etmiş ayrıca kendisinin ise özelleştirme lehtarlarının anlaşmazlığa tabi olan arazilerin sahibi olarak gözüktükleri tapu siciline dayandığını öne sürmüştür.

Hükümet ise başvurucunun Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuruda zamanaşımı süresi ile ilgili olumsuz sonuçları 6 Ağustos 2016 günü öğrendiği ve Kent Tasarım Planı’na dayandığı olmak üzere yalnızca iki ifadede bulunduğunu, söz konusu Kent Tasarım Planı’nın Başvurucunun haberi olmadığını iddia ettiği yönetmelikler ile aynı yol ve usul ile yayımlandığını ve sübjektif zamanaşımı süresine yalnızca bu hususlara dikkat çekerek dayanılamayacağını iddia etmiştir. Yalnızca başvurucunun başvurusunda belirttiği ifadeleri ve ortaya koyduğu deliller ile bağlı olan Anayasa Mahkemesi’nin diğer benzer dosyalarda verdiği kararlarla tutarlı olarak söz konusu başvuruyu reddettiği ve aynı zamanda 19 Nisan 2019 tarihinde başvurucunun sübjektif zamanaşımı süresi ile ilgili ortaya koyduğu ifadeleri Anayasa Mahkemesi huzurunda ortaya koymadığı hususları Hükümet tarafından öne sürülmüştür.

            2.Mahkeme’nin Değerlendirmesi

Mahkemeye erişim hakkına ilişkin ve özellikle üst mahkemelere erişim hakkına ilişkin prensipler Zubac v. Hırvatistan kararında ortaya konulmuştur. Mahkeme, mahkemelere erişim hakkının kısıtlamalara konu olabileceğini kabul etmekle birlikte bu kısıtlamaların bireyleri bu hakkın özüne zarar verecek bir usul veya kapsamda kısıtlamaması gerektiğini vurgulamaktadır. Ek olarak, bir kısıtlama meşru bir amaç gütmediği ve kullanılan araçlar ve ulaşılmak istenen amaçlar arasında makul bir orantılılık ilişkisi olmadığı sürece Sözleşme’nin 6. maddesi ile uyumlu olmayacaktır.

Somut olayda Mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun 24. maddesine dayanarak başvurucunun başvurusunu zamanaşımı sebebiyle reddetmiş, başvurucu ise yönetmeliklerden kaynaklanan olumsuz sonuçları 6 Ağustos 2016 günü öğrendiğini dolayısıyla sübjektif zamanaşımı süresine uyduğunu, Hükümet ise başvurucunun sübjektif zamanaşımı süresine dayanabilmek için gerekli şartları taşıdığını ortaya koyamadığını, başvurusunun bu sebeple reddedildiğini ifade etmiştir.

Mahkeme, başvurucunun sübjektif kriterlere olan uygunluğunu mantıksız olarak nitelendirilemeyecek argümanlar öne sürerek ortaya koymaya çalıştığını gözlemlemiştir. Anayasa Mahkemesi ise kararında sübjektif zamanaşımı süresine dayanmak isteyen Başvurucunun, olumsuz sonuçları doğuran ve itiraza söz konusu düzenlemeleri yürürlüğe girdiği tarihten itibaren belirli bir süre sonra öğrendiğini kanıtlaması gerektiğini ve aynı zamanda öğrendiği zaman diliminin neden bu düzenlemeler yürürlüğe girdikten sonra, objektif zamanaşımı süresini teşkil eden bir yıllık sürenin kapsamı içerisinde kalmadığını belgelendirmesi gerektiğini ancak Başvurucunun yalnızca 2002 yılına ait Kent Tasarım Planı’na dayandığını öne sürerek bu temellendirmeleri yapamadığını ifade etmiştir.

Bu bağlamda Mahkeme, Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun ilgili hükümlerinin başvurucular için söz konusu olumsuz sonuçları daha önceki bir zaman aralığında öğrenemediğini ortaya koymak için bir yıllık sübjektif zamanaşımı süresinin başlangıcını ortaya koyan sübjektif bir kriter aramadığını gözlemlemiştir. Aynı şekilde, Hükümet tarafından öne sürülen Anayasa Mahkemesi içtihatları da benzer bir gereksinim için çok az miktarda lehe görüş içermektedir. Mahkeme aynı zamanda Anayasa Mahkemesi’nin birçok kararında başvurucuların itiraz edilen düzenlemelerin olumsuz sonuçlarını öğrendikleri tarihe ilişkin ifadelerini kabul ettiğini gözlemlemiştir. Bu tespitlerden hareketle Mahkeme, Başvurucu için, başvurusunun Anayasa Mahkemesi’nde görülebilmesi amacıyla sübjektif zamanaşımı süresine dayanabilmesi için hangi tür delilin yeterli olarak kabul edileceğini ve özellikle kendisinden bu başvuruyu neden daha önce yapmadığının açıklanmasının bekleneceğini öngörebilmesinin zor olduğunu kabul etmektedir.

Mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin başvurusunu neden daha önce yapmadığı hususunu, başvurucunun anayasal inceleme için sunduğu başvurusunda belirttiği zaman çizelgesi ile çelişen herhangi bir ifade veya delil olmamasına rağmen, başvurucudan kanıtlamasını istediğini gözlemlemiştir. Ek olarak, bu spesifik beklentinin bu tarz yargılamalar açısından Anayasa Mahkemesi’ne erişimi düzenleyen herhangi bir kanuni dayanağa sahip olmadığı belirlenmiştir. Bu sebeplerle, Mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin başvurucuya somut davanın şartları göz önünde bulundurulduğu zaman aşırı ve öngörülemeyecek bir yük yüklediğini, bu nedenle bir tarafta başvuru için şekli şartlara uygunluğun sağlanmasının meşru amacı ve diğer tarafta mahkemelere erişim hakkı arasında kurulması gereken adil dengenin bozulduğu kanaatindedir.

Bu sebeple Sözleşme’nin 6. maddesi ihlal edilmiştir.

Sözleşme’nin 1 Numaralı Protokolü’nin 1.Maddesinin İhlal Edildiği İddiası

Başvurucu, Devlet’in arazisini kamulaştırarak Sözleşme’nin 1 Numaralı Protokolü’nün 1. maddesinin ihlal edildiği iddiasında bulunmuştur.

Hükümet, Madde 6’nın ihlali iddiasında öne sürdüğü Başvurucunun mağdur statüsüne ilişkin itirazını bu ihlal iddiası için de tekrarlamıştır. Ek olarak Hükümet, Başvurucunun iç hukuk yollarını tüketmediğini öne sürmüştür. Özellikle, Birim’in 19 Haziran 2016 tarihli anlaşmazlığa konu arazilerin durumunun kısmi olarak eski haline getirme kararlarının hükümsüz hale getirilmesi kararları Bakanlık tarafından iptal edilmiştir. Bakanlık’ın kısmi eski haline getirme kararlarının hükümsüz ilan edilmesi yönündeki talebine yönelik idari yargılama süreci Birim tarafından devam ettirilmektedir ve başvurucu hüküm verildiği zaman verilen hükme itiraz etme hakkına sahiptir.

Başvurucu ise hukuksuz yönetmelikleri dayanak alarak kabul edilen Haziran 2016 tarihli karar ile Birim’in anlaşmazlığa konu arazileri kamulaştırdığı iddiasını yinelemiştir.

Mahkeme, Hükümet’in başvurucunun mağdur statüsüne ilişkin itirazını incelemeyi gerekli görmezken buna karşın başvuru aşağıda belirtilen sebeplerle kabul edilemez olarak değerlendirilmiştir.

Mahkeme, Devletlerin meseleleri kendi hukuk sistemleri aracılığıyla düzeltme fırsatları olduğu sürece eylemleri ve kararları için herhangi bir uluslararası organın önünde savunma yapmak zorunda olmadıklarını ve şikayetleri açısından herhangi bir taraf devlete karşı Mahkeme’nin denetleyici yargı yetkisine başvurmak isteyen bireylerin öncelikle bu devletin hukuk sistemi tarafından sunulan iç hukuk yollarını tüketmesi zorunluluğu olduğunu vurgular.

Somut olayda, Mahkeme öncelikle başvurucunun Birim’in 19 Haziran 2016 tarihli kararının Sözleşme’nin 1 Numaralı Protokolü’nün 1.maddesi kapsamında korunan haklarına karşı doğurduğu etkilerine yönelik şikâyette bulunduğunu ifade eder. Ek olarak, Mahkeme, başvurucunun Bakanlık’a yaptığı itiraz sonucu söz konusu kararın iptal edildiği ve ilgili değerlendirme ve yargılama sürecinin hala Birim tarafından görülmekte olduğunun altını çizer. Mahkeme, bu hususu hakkında kesin nitelikte yerel bir karar alınmak suretiyle karara bağlanmadan ele almayı uygun görmemektedir. Buna uygun olarak, Mahkeme, başvurucunun iç hukuk yollarını tükettikten sonra yeniden Mahkeme’ye başvurma ihtimaline halel getirmeksizin şikayetini erken olarak nitelendirmektedir.

Bu başvuru, Sözleşme’nin 35. maddesinin 1. ve 4. fıkraları uyarınca reddedilmelidir.

Sözleşme’nin 41.Maddesi – Adil Tazmin

Mahkeme, başvurucunun tazminat talebini haklı bulmuş ve 1,500 Euro tutarında manevi tazminata hükmetmiştir.

Mahkeme, ayrıca 2,860 Euro tutarında masraflar ve harcamalara ilişkin başvurucuya ödeme yapılmasına hükmetmiştir.

https://anayasagundemi.com/2020/07/29/ihamin-gros-v-slovenya-kararinin-ozet-cevirisi-anayasa-mahkemesinin-basvuru-sureleriyle-ilgili-basvurucuya-asiri-ve-ongorulemeyecek-bir-yuk-yuklemesi-mahkemeye-erisim-hakkini-ihlal-eder/


   
Alıntı

Cevap yaz

Yazar Adı

Yazar E-postası

Başlık *

 
Ön İzleme 0 Düzeltmeler Kayıtlı
Paylaş: