Kişilik haklarına s...
 

Kişilik haklarına saldırıda ceza değil hukuk yolunu (tazminat davası) tüketmenin zorunlu olduğuna dair

1 Yazılar
1 Üyeler
0 Likes
147 Görüntüleme
hukuksalyardim
(@hukuksalyardim)
Illustrious Member Admin
Katılım: 4 yıl önce
Gönderiler: 2279
Konu başlatıcı  

(B.U., B. No: 2018/4971, 11/2/2021, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş ola

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

B.U. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/4971)

Karar Tarihi: 11/2/2021

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

Celal Mümtaz AKINCI

M. Emin KUZ

Basri BAĞCI

Raportör

:

Fatih ALKAN

Başvurucu

:

B.U.

Vekili

:

Av. Şükran TEZEL

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, sosyal medyada sarf edilen sözler hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle şeref ve itibar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/2/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca kabul edilebilirlik konusunda oybirliği sağlanamadığından başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu, şikâyet konusu olayın gerçekleştiği tarihte bir meslek birliğinin yöneticisidir. 2017 yılı Aralık ayında yapılacak başkanlık seçimi dolayısıyla başvurucu ile bir röportaj yapılmış, bu röportaj ulusal bir gazetede haber olarak yayımlanmıştır.

7. 19/11/2017 tarihinde, üçüncü bir kişi tarafından sosyal paylaşım sitelerinden birinde başvurucu hakkındaki söz konusu haber paylaşılmış ve haberle birlikte başvurucuyla ilgili birtakım yorumlarda bulunulmuştur.

8. Başvurucu, hakkında hakaret ve iftira içeren ifadeler kullanıldığını ileri sürerek söz konusu paylaşımı yapan kişinin adını vermiş ve bu kişi ile birlikte sosyal medya üzerinden paylaşımda bulunan kişi veya kişiler hakkında 20/11/2017 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuştur. Suç duyurusu dilekçesinde, şüpheli olarak başvurucu tarafından ismi verilen kişinin meslek birliğinde gerçekleşecek başkanlık seçimindeki adaylardan birinin akrabası olabileceği, bu nedenle başvurucuya karşı hakaret edildiği ve iftirada bulunulduğu, şüphelinin başvurucu veya meslek birliği ile herhangi bir bağı bulunmadığından söz konusu beyanların mesleki faaliyetten dolayı verilmiş bir tepki olarak kabul edilemeyeceği, paylaşımın tüm kullanıcıların erişimine açık olduğu belirtilmiştir. Dilekçede ayrıca paylaşım sayfasının bağlantı adresine (URL) yer verilmiş ve öncelikle IP adreslerinden şüphelilerin tespit edilerek haklarında kamu davasının açılması talep edilmiştir.

9. Başsavcılık 30/11/2017 tarihli kararı ile şüpheli hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; sosyal ağ profillerinin herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın girilen bilgilerle oluşturulabileceği, açık kaynaklı bu bilgilerin gerçek sahibine ait olup olmadığının tespitinin kullanıcı profiline yapılan bağlantı IP numarası üzerinden internet servis sağlayıcısından alınan bilgi ile mümkün olduğu, bu kapsamda müştekinin şikâyetine konu internet sitesinin ülkemizde herhangi bir servis sağlayıcısının olmaması, diğer taraftan bu tür suçlara ilişkin adli yardımlaşma taleplerinin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) adli makamlarınca, ABD mevzuatı uyarınca bu tür fiillerin ceza davasına konu olmadığı, yalnızca hukuki ihtilaf olarak kabul edildiği gerekçesiyle reddedilmesi nedenleriyle kullanıcı kimliğini tespite yarar bilginin temin edilemediği, dolayısıyla soruşturmaya konu olay bakımından soruşturma evresi sonunda kovuşturma olanağının bulunmaması hâlinin söz konusu olduğu, müştekinin ifadesinde ve ekinde ibraz ettiği bilgi ve belgelerde de şüphelinin kimliğini tespite yarar bilgi ve bulgunun yer almadığı belirtilmiştir.

10. Başvurucu, anılan karara itiraz etmiştir. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği 28/12/2017 tarihinde usul ve yasaya aykırılık olmadığı gerekçesiyle itirazı reddetmiştir.

11. Nihai karar 15/1/2018 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

12. Başvurucu 14/2/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

13. Başvurucu ayrıca söz konusu paylaşıma erişimin engellenmesi istemiyle 30/11/2017 tarihinde İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğine başvurmuştur. Hâkimlik 1/12/2017 tarihli kararıyla ilgili sayfadaki içeriğe erişimin engellenmesine karar vermiştir. Karar gerekçesinde; talep konusu paylaşımda başvurucuya hakaret içeren ifade ve anlatımlara yer verildiği, başvurucunun doğrudan hedef alınarak kişilik haklarının ihlal edildiği, paylaşılan içerikte küçük düşürücü ve incitici sözcüklerin bulunduğu, bu sözlerin fikir ve düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, eleştiri sınırını aşan ve başvurucuyu kamuoyu nezdinde karalayıcı, aşağılayıcı ve toplumdaki güven duygusunu sarsıcı nitelikte zarar verme amaç ve kastı ile yazıldığı kanaatine varıldığı belirtilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

14. İlgili hukuk için bkz. Mustafa Sezgin Tanrıkulu, B. No: 2017/22818, 8/9/2020, §§ 13, 14).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Mahkemenin 11/2/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

16. Başvurucu; hakkında yapılan paylaşımın kendisini hedef gösterdiğini, gerçek dışı ve küçük düşürücü ifadeler içerdiğini, itibarına ve kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğunu, paylaşıma ilişkin URL adresi bildirildiği hâlde Başsavcılık tarafından herhangi bir araştırmaya girişilmediğini, yabancı hukuka atıfta bulunularak verilen kararın Türk hukuk sisteminin işlememesi ve yasal düzenlemelerin rafa kalkması sonucunu doğurduğunu iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca söz konusu paylaşım hakkında Sulh Ceza Hâkimliğince erişimin engellenmesi yönünde verilen kararda içeriğin suç teşkil ettiğinin tespit edildiğini, aynı konuda verilen iki kararın çelişkili olduğunu belirterek hak arama hürriyeti, adil yargılanma hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, isminin kamuya açık belgelerde gizlenmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

17. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir:

“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü; sosyal medyada hakkında paylaşılan ifadelerin şeref ve itibarına yönelik bir müdahale oluşturduğudur. Bu sebeple somut olayın koşullarında şikâyetin bir bütün olarak Anayasa'nın 17. maddesi bağlamında incelenmesi uygun görülmüştür.

1. Genel İlkeler

19. Kişinin itibarına yapılan saldırının belli bir ağırlık düzeyine erişmiş olduğu hâllerde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında mündemiç negatif yükümlülüğe, bireyin maddi ve manevi varlığına etkin bir saygının sağlanması için gerekli pozitif yükümlülükler eklenir. Pozitif yükümlülükler, kişilerin birbirleri ile olan ilişkilerini de kapsayacak şekilde kişisel itibara saygının güvence altına alınması amacıyla birtakım tedbirler alınmasını gerektirir (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 47; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 40; Mustafa Sezgin Tanrıkulu, § 19).

20. Öte yandan bireyin şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan manevi varlık kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireylerin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve itibara keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür. Ancak devletin bireylerin maddi ve manevi varlığına yönelik olarak üçüncü kişilerce yapılan müdahalelere karşı etkili mekanizmalar kurma çerçevesindeki pozitif yükümlülüğü, mutlaka cezai soruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerekli kılmaz. Üçüncü kişilerin haksız müdahalelerine karşı bireyin korunması hukuk muhakemesi yoluyla da mümkündür. Nitekim üçüncü kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahaleler için ülkemizde hem cezai hem de hukuki koruma öngörülmüştür. Hakaret ceza hukuku anlamında suç, özel hukuk anlamında ise haksız fiil olarak nitelendirilmekte ve tazminat davasına konu edilebilmektedir. Dolayısıyla bireyin üçüncü kişilerce şeref ve itibarına müdahale edildiği iddiasıyla hukuk davası açarak da bir giderim sağlaması mümkündür (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 35; Mustafa Sezgin Tanrıkulu, § 20).

21. Bir ihlal iddiasına ilişkin olarak başvurulabilecek birden fazla etkili başvuru yolunun bulunması durumunda kural olarak başvurucunun aynı amacı taşıyan başvuru yollarının tamamını tüketmesi beklenemez (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 30; Halkevleri Derneği ve İlknur Birol, B. No: 2013/577, 30/6/2014, § 28). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin yerleşik hâle gelen içtihatları uyarınca kimliği belirli üçüncü kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahalelerle ilgili olarak yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş olması Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabilmesi için şart olan tüm başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği anlamına gelmez (Adnan Oktar (3), § 36; Mustafa Sezgin Tanrıkulu, § 21).

22. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına yönelik uyuşmazlıklar açısından hukuki tazmin yolu daha yüksek başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yoludur (S.S.A., § 31; Halkevleri Derneği ve İlknur Birol, § 29; Mustafa Sezgin Tanrıkulu, § 22).

23. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin Sinem Hun (B. No: 2013/5356, 8/5/2014) daha sonra da Fetullah Gülen (B. No: 2014/12225, 14/7/2015) kararlarında ifade ettiği gibi hoşgörünün ve bütün insanların onuruna aynı düzeyde saygının demokratik, çoğulcu bir toplumun temellerini oluşturduğu gerçeğinden hareketle formaliteleri, koşulları, kısıtlamaları veya müeyyideleri izlenen meşru amaçla orantılı olmak kaydıyla hoşgörüsüzlük temelinde nefreti yayan, buna teşvik eden, yücelten veya haklı gösteren tüm ifade çeşitlerini önlemek hatta bunları cezalandırmak gerekli görülebilir (Sinem Hun, § 32; Fetullah Gülen [GK], § 36; Mustafa Sezgin Tanrıkulu, § 23).

24. Bu nedenle nefret söylemi kullanılarak hakaret edildiği iddiasını içeren başvurular açısından başvuruya konu olayın kendine özgü koşulları da dikkate alınmak kaydıyla bireysel başvuru öncesinde hukuk yoluna gidilmeksizin sadece ceza muhakemesi yolunun tamamlanmış olması yeterli görülebilir (Sinem Hun, § 32; Fetullah Gülen, § 37). O hâlde mevcut başvuruda yapılması gereken ilk iş başvurucunun iddiaları çerçevesinde başvuru yollarının tüketilip tüketilmediğini tespit etmektir (Mustafa Sezgin Tanrıkulu, § 24).

2. İlkelerin Olaya Uygulanması

25. Somut olayda başvurucu, üçüncü kişinin bir sosyal medya sitesinde kendisine yönelik olarak kullandığı hakaret içerikli ifadeler nedeniyle şeref ve itibarının zedelendiğinden şikâyetçi olmuştur. Başvurucu, Başsavcılığa verdiği şikâyet dilekçesinde sosyal paylaşım ağı üzerinden paylaşım yapan kişinin ismini bildirmiş ve ismini verdiği kişinin meslek birliğinde gerçekleşecek başkanlık seçimindeki adaylardan birinin akrabası olabileceğini ileri sürmüştür. Bu durumda başvurucunun kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu iddia ettiği kişinin kimliğini bilmediği, dolayısıyla hakaret içerikli paylaşımları yapan kişinin kimliğinin meçhul olduğu söylenemez.

26. Öte yandan başvurucunun sosyal paylaşım sitesi üzerinden yapılan yorumun nefret söylemi içerdiğine dair bir açıklama yapmadığı görülmüştür. Ayrıca mesaj içeriklerinin hoşgörüsüzlüğe dayalı nefret biçimlerini yayan, kışkırtan, buna teşvik eden veya meşrulaştıran ifadeler olmadığı, dolayısıyla nefret söylemi olarak nitelendirilemeyeceği değerlendirilmiştir.

27. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 19-20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).

28. Açıklamalar çerçevesinde başvuru konusu olayda kimliği başvurucu tarafından bilindiği anlaşılan üçüncü kişi tarafından şeref ve itibara yapılan müdahale ile ilgili olarak başvurucunun yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurmuş olduğu ve somut başvuru açısından daha etkili bir giderim yolu olan hukuk davası açma imkânını kullanmaksızın bireysel başvuruda bulunduğu nazara alındığında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabilmesi için tüm başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirilmediği anlaşılmaktadır (benzer yönde karar için bkz. Mustafa Sezgin Tanrıkulu).

29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun gizlilik talebinin kabulüne ve kimlik bilgilerinin kamuya açık belgelerde GİZLİ TUTULMASINA,

B. Kişinin şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 11/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.


   
Alıntı

Cevap yaz

Yazar Adı

Yazar E-postası

Başlık *

 
Ön İzleme 0 Düzeltmeler Kayıtlı
Paylaş: