Garson kodlaması il...
 

Garson kodlaması ile tanık beyanları dikkate alınarak verilen tutuklama kararında hak ihlali bulunmamaktadır

1 Yazılar
1 Üyeler
0 Likes
289 Görüntüleme
hukuksalyardim
(@hukuksalyardim)
Illustrious Member Admin
Katılım: 4 yıl önce
Gönderiler: 2279
Konu başlatıcı  

 

(Faik Doğan, B. No: 2017/12692, 8/1/2020, § …)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FAİK DOĞAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/12692)

 

Karar Tarihi: 8/1/2020

R.G. Tarih ve Sayı: 18/3/2020-31072

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Recep KÖMÜRCÜ

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Ali Rıza SÖNMEZ

Başvurucu

:

Faik DOĞAN

Vekili

:

Av. Ahmet AYAN

 

  1. BAŞVURUNUN KONUSU
  2. Başvuru, yakalama, gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; ceza infaz kurumundaki bazı uygulamalar nedeniyle kötü muamele yasağının; soruşturma aşamasındaki birtakım işlemler nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
  3. BAŞVURU SÜRECİ
  4. Başvuru 10/3/2017 tarihinde yapılmıştır.
  5. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
  6. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
  7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
  8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

  1. 7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
  2. Türkiye 15/7/2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri[GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).
  3. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da darbe girişimiyle doğrudan bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51;Mehmet Hasan Altan (2)[GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).
  4. Çayırova İlçe Emniyet Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapan başvurucu, Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan yürütülen bir soruşturma kapsamında 4/1/2017 tarihinde Sakarya İl Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınmıştır.
  5. Başvurucu, dokuz gün gözaltında tutulmuş ve 13/1/2017 tarihinde Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucunun ifadesi şöyledir:

"Benim FETÖ/PDY hiç bir ilgim ve alakam olmadı. Adana’da üniversiteye hazırlık için Işık dershanesine gittim. Bu dershane cemaate aittir. Bu dershanenin cemaate ait olduğunu daha sonra öğrendim. Sigara kullandığım için benimle herhangi bir bağları olmadı. Zaten üniversite sınavını kazanamadığım için daha sonra Zafer Dershanesi’ne gittim. Sakarya’ya tayinim çıkınca cemaatten [Z.B.] bana yaklaştı. Beni ev toplantılarına davet etti. Ancak ben gitmedim. Ben Aydın POMEM mezunuyum. Ardahan’da görev yaptım. Ben hakkımdaki tanık beyanlarını hiç bir şekilde kabul etmiyorum. Benim cemaat ile herhangi bir ilgim ve alakam yoktur. Evimde yapılan aramada ele geçirilen dijital materyaller bana aittir. Polis olmadan önce Zafer Dershanesi’nde öğretmen olarak çalışmıştım. 2013 yılında ya da 2012 yılında bir kez Batum’a gidip geldim. Günübirlik bir ziyaretti. 2007 yılında Hasret Sağlık Hizmetleri Ticaret A.Ş.’de temizlikçi olarak 3 gün sigorta başlangıcı olsun diye çalıştım. Darbe gecesi de ilk göreve gelen benim. 3 gün boyunca hiç evime gitmeden darbecilerle mücadele ettik. "

  1. Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığı, silahlı terör örgütü (FETÖ/PDY) üyesi olma suçundan tutuklanması istemiyle başvurucuyu aynı gün Sakarya 2. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Sorgu tutanağına göre başvurucuya yüklenen suç anlatılmış, başvurucunun müdafii de sorgu esnasında hazır bulunmuştur.
  2. Sakarya 2. Sulh Ceza Hâkimliğince 13/1/2017 tarihinde"şüphelinin üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunması, atılı suçun CMK.'nun 100/3. maddesinde düzenlenen katalog suçlardan olduğu, delillerin henüz tam olarak toplanamadığı, delillerin karartılma ve şüphelilerin kaçma durumunun söz konusu olduğu, bu yönüyle tutuklama koşullarının mevcut olduğu, bu aşamada adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağı, tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu"belirtilerek başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir.
  3. Başvurucu tutuklama kararına itiraz etmiş, Sakarya 1. Sulh Ceza Hâkimliği 24/1/2017 tarihinde itirazı kesin olarak reddetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...şüphelilerin hakkında tanıkların anlatımları, şüphelilerin savunmalarındaki birtakım anlatımları ile diğer deliller incelendiğinde; şüphelilerin FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle süreklilik arz eden organik bağ kurduklarına, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olarak atılı suçları işlediklerine dair haklarında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin mevcut olması, atılı suçun CMK'nın 100/3-a maddesinde sayılan katalog suçlardan olması, yapılan yargılama neticesinde suçun sübutu halinde uygulanacak kanun maddesindeki cezanın üst sınırının fazlalığı nedeniyle şüphelilerin kaçma şüphelerinin bulunması, suçlamaları inkar eden şüphelilerin delilleri etkileme ve karartma şüphesinin bulunması, şüphelilerin tutuklandıktan sonra serbest bırakılmalarını gerektirir lehe bir delilin dosyaya yansımamış olması ile tutuklulukta geçen süre birlikte değerlendirildiğinde verilen karar usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla itirazların reddine... [karar verildi.]"

  1. Anılan karar 10/2/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
  2. Başvurucu 10/3/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
  3. Soruşturma devam ederken Sakarya 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 5/7/2017 tarihli kararı ile başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
  4. Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığının 19/7/2017 tarihli iddianamesi ile, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle hakkında aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
  5. İddianamede ilk olarak FETÖ/PDY'nin hangi amaç ve saikle kurulduğuna, hangi alanlarda faaliyet gösterdiğine, hiyerarşik yapısına ve ne tür hukuka aykırı eylemlerde bulunduğuna değinilmiş, devamında ise başvurucu yönünden değerlendirmeler yapılmıştır.
  6. İddianamede, başvurucunun gerek organik olarak gerekse örgütsel nitelikli eylemleri bakımından FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldığı ileri sürülmüştür. Bu suçlamalara esas alınan olgular özetle şöyledir:
  7. Siirt Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY'ye yönelik olarak yürütülen bir soruşturma dosyası kapsamında tanık olarak ifadesi alınan Z.B.nin başvurucu hakkında "...[Y.Ş.] ile birlikte ev tuttukları, ancak evin eşyaları cemaat tarafından alındığı, [Y.Ş.] ile kaldığı bu evde kendisi ile birlikte aynı zamanda istihbarat şubeye giren ve kendisine gösterilen resimlerden açık ve net olarak teşhis ettiği ve FETÖ/PDY örgütü üyesi bildiği polis memuru Faik DOĞAN'ın kaldığı (POMEM mezunudur, üniversiteden beri cemaat içerisindedir, örgüte sıkı sıkıya bağlıydı, evlendikten sonra şark görevi için Ardahan a gitti)..." şeklinde anlatımda bulunması ve ifade sonrasında fotoğraf üzerinden başvurucuyu teşhis etmesi,
  8. Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY'ye üye olma suçu iddiasıyla yürütülen bir soruşturmada şüpheli olarak ifadesi alınan H.K.nın başvurucuya ilişkin olarak"…[Z.T.nin]tayini sonrası Sakarya ilinde bulunan kendisine ait evi cemaat emrine vererek aynı şubede çalışan bekar polis memurlarının kalmasını sağladığını bildiğini, [Z.T.ye] ait bu evde kalan polis memurlarının da yine İstihbarat Şubeden; [O.E.], [F.T.], Faik DOĞAN, [S.G.] olduğunu, ...evde dönem dönem sohbet yapıldığını, ... Sakarya İstihbarat Şubede çalıştığı dönemde sohbet adı altında yapılan toplantılara katılan ve yukarıda belirttiği, kendisinin de dahil olduğu grup dışındaki gruptan ayrı olarak bir grubun daha yine bu sohbet adı altındaki toplantılara katıldığını. Bu toplantılara katılanların Faik DOĞAN, ... olduğunu…” şeklinde anlatımda bulunması,

iii. Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında aynı nitelikteki suçtan soruşturma yürütülen A.D. isimli kişinin bir soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde "... 22 Şubat 2014 tarihinde İstihbarat Şube Müdürlüğünden çıkartıldığını, ayrıca İstihbarat Şube’de FETÖ içerisinde faaliyet gösteren başka sohbet gruplarının olduğunu bu grupta [H.R.S,] [O.E.], [F.T.], Faik DOĞAN, [A.T.], [M.I.], [A.E.], [H.K.] isimli şahısların olduğunu duyduğunu, 2012 yılından 2014 yılı Şubat ayına kadar görev yaptığı İstihbarat Şube’de görev alan personelinin % 60’ı FETÖ/PDY yapılanması ile ilişki ve irtibatlı olduğunu..." şeklinde anlatımda bulunması ve ifade sonrasında fotoğraf üzerinden başvurucuyu teşhis etmesi,

  1. Hakkında aynı nitelikteki suçtan soruşturma yürütülen Y.E.Ç.nin Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde özetle "Yapıya mensubiyeti bulunan diğer polis memurları ile birlikte 2009 yılı yaz aylarından 2012 yılı ilk aylarına kadar örgüte ait aynı evde kaldığını, kaldığı evde düzenlenen sohbet adı verilen toplantılarına başvurucunun da katıldığını"beyan etmesi ve ifade sonrasında fotoğraf üzerinden başvurucuyu teşhis etmesi,
  2. Van Cumhuriyet Başsavcılığınca anlatımlarına başvurulan polis memuru M.B.nin ifadesinde"...Sakarya ilinde KOM Şube Müdürlüğü'nde çalışan polis memuru[K.Ö.nün] yapılanma içerisinde aktif olduğunu, hatta cemaat sorumlularının bir gün onun şark hizmeti için tayini çıkığından dolayı yemek verdiğini, organizasyonun [B.K.nin] eşi [T.K.nın] düzenlediğini, bu yemeğe kendilerinin de katıldığını, yemekte Sakarya ilinin emniyetten sorumlu imamı olarak söylenen [O.] isimli şahsın da olduğu..." şeklinde beyanda bulunması,
  3. Üniversiteye hazırlık döneminde FETÖ/PDY ile iltisaklı olan Işık Dershanesinde öğrenim görmesi,

vii. Anılan örgütle iltisaklı olan Bank Asyada 17-25 Aralık sürecinden sonra katılım hesabı açması.

  1. İddianame, Sakarya 5. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) 28/7/2017 tarihinde kabul edilmiş ve Mahkemenin E.2017/160 sayılı dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
  2. Kovuşturma aşaması devam ederken başvurucu hakkında elde edilen bazı deliller ise özetle şöyledir:
  3. Siirt Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen bir soruşturma kapsamında şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan A.A.nın başvurucuya ilişkin olarak"...Bu şahsı üniversitede okuduğum dönemden tanırım. Bu şahsın benim kaldığım yurtlardan çıkmamı tavsiye edip örgüte ait evlerde kalmam yönünde benimle konuşmaları oldu. Bu şahıs Niğde ilinde çeşitli bölgelerde Bölge Talebe Mesulü (BTM) olarak görev yaptı. Bu şahsın örgüt içerisinde sorumlu düzeyde faaliyet yürüttüğünü biliyorum...."şeklinde anlatımda bulunması,
  4. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı nitelikteki suçtan yürütülen soruşturmada ifade verenGarsonisimli gizli tanığın Başsavcılığa teslim etmiş olduğu dijital verilerin içinde başvurucunun "SC ve SCC" olarak kodlandığı, Emniyet Genel Müdürlüğünce hazırlanan rapora göre bu kodlamanın "17-25 Aralık sürecinden etkilenmiş olan FETÖ mensuplarından tekrar kazanılmaya üçüncü derecede yakın kişi olarak" anlaşılması gerektiğinin değerlendirildiği.
  5. Mahkeme 28/9/2017 tarihinde yapılan duruşmada başvurucunun savunmasını almıştır. Başvurucunun savunmasının ilgili kısmı şöyledir:

"...hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum, şuanda açıktayım, hakkımdaki iftira sebebiyle bir dönem tutuklu kaldım... ana dilim kürtçe olduğu için aynı zamanda ingilizce de bildiğim için uyuşturucuyla mücadele amacıyla istihbarat şubede görevlendirildim 17/25 Aralık sürecinden sonra bu şubelerde tasfiye yapıldığı halde ben görevime devam ettim. Sanık [Z.] benim üniversite mezunu olduğumu, cemaat kökenli olduğumu söylemiş ancak kendisiyle benim geçmişimi bilecek kadar sosyal ilişkim olmamıştır, aynı şubede çalışma haricinde bir samimiyetim yoktur, tamamen tahmine dayalı olarak soyut beyanlarda bulunmuştur, etkin pişmanlıktan yararlanmak istemiştir. Sanık [Y.E.] ile bir kere [Z.nin] evinde karşılaşmıştım ev düzenliydi, bekar evine benzemiyordu bunu da kendi ifademde belirtmiştim ve öyle sanıyorum ki cemaat evidir, demiştim. Dolayısıyla [Y.] ile beni bir kere orada gördüğü için beni o evde gelip gidenler arasındadır diye belirtmiştir, bu beyanı doğru değildir. Sanık [A.D.] benden sonra ifade vermişti ve ifadeye gittiğinde benim hakkımda sanık [Z.B.] ve [Y.E.nin] ifade verdiklerini biliyordu. Bundan olacak ki ifadesine benim ismimi de eklemiş zaten ifade dönüşünde bir ifadeden ne çıkar heyecan olsun, eşim hamile benim çıkmam lazım, üç beş kişinin ismini daha verseydim tutuklanmazdım gibi cümleler sarf etti. Zaten kendisinin benim hakkımdaki beyanı duyuma dayalıdır. Somut bir şey söylememiştir. [H.K.] anladığım kadarıyla cezaevinde psikolojisi bozulduğu için benim adımı vermiştir. O da yine duyuma dayalı konuşmuştur. Kendisiyle herhangi bir ortamda bulunmadım. Bu şahısların beyanları kendi içinde dahi çelişkilidir. 2010/2012 yılları arasında Sakarya'da iki farklı evde oturdum. Ev arkadaşım [F.T.] idi. O evleri kendimiz kiraladık... Bank Asya'da hesabımın olduğu belirtilmiştir. Ben bu bankada hiçbir zaman hesap açtırmadım maddi hata olduğunu düşünüyorum..."

  1. Cumhuriyet savcısı 14/12/2018 tarihinde sunduğu esas hakkında mütalaasında başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasını talep etmiştir.
  2. Mahkeme yüklenen suçun başvurucu tarafından işlendiğinin sabit olmadığı gerekçesiyle 22/3/2019 tarihinde başvurucunun beraatine karar vermiştir. Kararda öncelikle başvurucunun Bank Asyada 2013 yılında hesap açtığı ancak herhangi bir hesap hareketinin bulunmadığı ifade edilmiştir. Mahkemenin diğer delillere yönelik değerlendirmeleri ise şöyledir:

"... Sanık savunmaları, sanık hakkındaki beyanlar, gizli tanık GARSON'dan elde edilen micro SD kartta sanıkla ilgili bilgiler ve tüm dosya kapsamı incelendiğinde; her ne kadar sanık hem suçlamayı hem de tanık beyanlarını kabul etmemiş ise de tanık beyanlarından anlaşıldığı üzere sanığın 17/25 Aralık 2013 süreci öncesinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün evlerinde kaldığı, gizli tanık GARSON'dan elde edilen micro SD karttaki kodlamaya göre sanığın geçmişte irtibatı bulunduğunun sabit olduğu, tanıkların sanığa husumet besleyip birlikte iftira attıklarını gösteren makul ve somut bir nedenin bulunmayışı ve sanıkla ilgili micro SD karttaki kodlama nazara alındığında tanık beyanlarına itibar edilmesi gerektiği, bununla birlikte gizli tanık GARSON'dan elde edilenmicro SD karttaki 2015 yılı kodlamasındaki 'SC' ve 'SCC' kodlamalarına göre sanığın 17/25 Aralık 2013 süreci sonrasında örgütle irtibatını kopardığının kabulü gerektiği, bunun aksi yönde bir delil de bulunmadığı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu 26.09.2017 tarih 2017/16.MD-956-370 Karar sayılı ilamında detaylı olarak bahsedildiği üzere önce dinî bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen FETÖ/PDY’nin, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayrı meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması nedeniyle geçmişte bu yapının bir terör örgütü olduğunu bilmeden bir şekilde örgütle dini ve insani saiklerle temas kuran çok sayıda kişi bulunduğunun bilinmesi karşısında sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütüyle yukarıdaki şekilde irtibatlı olduğu dönemde yapının bir terör örgütü olduğunu bilerek hareket ettiğine ve örgüt hiyerarşisine dahil olduğuna dair mahkumiyete yeterli, her türlü şüpheden uzak, somut ve kesin delil elde edilmediği anlaşıldığından sanığın atılı suçu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle beraatine karar verilmesi gerekmiş[tir]... "

  1. Anılan beraat kararına karşı Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Bu başvuruda aşağıdaki hususlar ileri sürülmüştür:

"... Faik DOĞAN hakkında, Tanık [Z.B.nin], sanık Faik Doğan'ın üniversiteden beri örgüt içerisinde olduğu, örgüte sıkı sıkıya bağlı olduğunu beyan ettiği, tanık [Y.E.Ç.nin] de sanığın örgüt sohbetlerine katıldığını beyan ettiği tanık [H.K.nın] da benzer beyanlarda bulunduğu, Tanık [A.D.] sanığın örgüt içerisinde kendisinin olduğu sohbet gruplarından birinde olduğunu beyan ettiği, tanık [A.A.nın] Siirt CBSalınan ifadesinde sanığın Niğde ilinde üniversitede okuduğu dönemde çeşitli bölgelerde BTM olarak görev yaptığı örgüt içerisinde sorumlu düzeyde faaliyet yürüttüğünü beyan ettiği görülmüş, sanığının alınan beyanlarında, kısmi ikrarda bulunmuş Derece 1:SC, Derece 2: SCC, Alan: SC, Ad: SCColarak kodlandığı, Emniyet Genel Müdürlüğünce hazırlanan ve dosya arasına giren raporda; SC: 17-25 Aralık sürecinden etkilenmiş olan FETÖ mensuplarının tekrar kazanılması ile ilgili bir kodlama olarak değerlendirilmiştir ..."

  1. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla istinaf aşamasında derdesttir.
  2. İLGİLİ HUKUK
  3. İlgili hukuk için bkz.Özkan Mumcu,B. No: 2015/2556, 23/1/2019, §§ 20-33.
  4. İNCELEME VE GEREKÇE
  5. Mahkemenin 8/1/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
  6. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
  7. Yakalama ve Gözaltına Almanın Hukuka Aykırı Olduğuna İlişkin İddia
  8. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
  9. Başvurucu, şartları oluşmadığı hâlde hakkında yakalama ve gözaltı tedbiri uygulanması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
  10. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş bildirmemiştir.
  11. Değerlendirme
  12. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).
  13. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri[GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72;Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47).
  14. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurununikincillik niteliğiile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
  15. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hukuka aykırı bir şekilde yakalanarak gözaltına alındığı iddiasıyla ilgili olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmınınbaşvuru yollarının tüketilmemiş olmasınedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
  16. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
  17. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
  18. Başvurucu; kuvvetli suç şüphesi ve somut deliller olmadan hukuken geçersiz bir tutuklama kararı verildiğini, delilleri karartma ve kaçma şüphesi olmadığı hâlde koşulları oluşmadan verilen tutuklama kararıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
  19. Bakanlık görüşünde özetle; başvurucunun aleyhindeki tanık ifadelerinin bu soruşturmanın temel dayanağını oluşturduğu, başvurucuya isnat edilen eylemlerin suç oluşturup oluşturmadığının yapılacak yargılama sonucunda toplanan delillere göre davayı görecek olan mahkemece belirlenebileceği, başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında incelenmesi ve başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı değerlendirilirken tutuklama kararının verildiği andaki genel koşulların gözardı edilmemesi gerektiği ifade edilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca, somut olayda başvurucunun tutuklanmasına dair verilen karardaki gerekçeler kapsamında başvurucunun tutukluluğunun keyfî olduğunun savunulamayacağının değerlendirildiği, Anayasa'ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açık bir keyfîlik bulunması hâlinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren durumlar hariç olmak üzere isnat edilen eylemlerin suç oluşturup oluşturmadığının, tutuklamaya ilişkin olanlar da dâhil kanun hükümlerinin yorumu ve bunların somut olaylara uygulanmasının derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamında olduğu belirtilmiştir.
  20. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında özetle aleyhine ifade verenlerin etkin pişmanlıktan faydalanan ve aynı nitelikteki suçtan sanık statüsünde yargılanan kişiler olması nedeniyle beyanlarına itibar edilemeyeceğini, kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedeni bulunmadığı hâlde haksız olarak tutuklandığını, tutuklama ve tutuklamaya itirazın reddi kararlarının tutuklamayı haklı kılacak somut deliller ve adli kontrol tedbirine neden başvurulmadığı ortaya konulmadan soyut değerlendirmelerle gerekçesiz olarak verildiğini iddia etmiştir.
  21. Değerlendirme
  22. Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
  23. Uygulanabilirlik Yönünden
  24. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyeliği iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir[GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).
  25. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).
  26. Kabul Edilebilirlik Yönünden

 (1) Genel İlkeler

  1. Genel ilkeler için bkz.Özkan Mumcu(§§ 59-64) başvurusu hakkında verilen karar.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

  1. Başvurucu; darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında, silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
  2. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olansuçun işlendiğine dair kuvvetli belirtibulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
  3. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararında, isnat edilen suçların işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin dosyada bulunduğu belirtilmiştir (bkz. § 13). Tutuklamaya itirazın reddine ilişkin Sakarya 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin kararında ise şüpheli hakkında tanıkların anlatımları ile aynı nitelikteki suçtan haklarında soruşturma yürütülen bazı şüphelilerin savunmalarındaki birtakım beyanlarına değinilerek Sakarya 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin söz konusu kararında usul ve yasaya aykırılık görülmediği ifade edilmiştir (bkz. § 14).
  4. Başvurucu hakkında düzenlenen 19/1/2017 tarihli iddianamede, kendisi gibi polis olan ve örgüte mensubiyeti bulunduğu değerlendirilen diğer şüphelilerle birlikte 2013 yılından önce aynı evde kaldığı ve örgütsel toplantılara katıldığı, üniversiteye hazırlık döneminde FETÖ/PDY ile iltisaklı olan Işık Dershanesinde öğrenim gördüğü, 17/25 Aralık sürecinden sonra anılan örgütle iltisaklı olan Bank Asyada katılım hesabı açtığı ileri sürülmüştür (bkz. § 20). Ayrıca başvurucu hakkında yargılama süreci devam ederken başvurucunun örgüt hiyerarşisi içinde Niğde'de"Bölge Talebe Mesulü (BTM)"olarak sorumlu düzeyde faaliyet yürüttüğü ve örgüt evlerinde kalınması için üniversite öğrencileri nezdinde girişimlerde bulunduğu yönünde bir tanık beyanının bulunduğunun tespit edilmesinin yanı sıra bir gizli tanıktan elde edilen dijital veride başvurucunun "SC ve SCC" olarak kodlandığı ve kolluk birimlerinin bunu "17-25 Aralık sürecinden etkilenmiş olan FETÖ mensuplarından tekrar kazanılmaya üçüncü derecede yakın kişi olarak" şeklinde değerlendirdikleri anlaşılmıştır (bkz. § 22/i, ii).
  5. Somut olayda başvurucu bakımından FETÖ/PDY ile örgütsel bir ilişki içinde bulunduğuna işaret eden tanık anlatımları mevcuttur (bkz. § 20/i, ii, iii, iv). Bu anlatımların FETÖ/PDY'nin illegal yüzünün kamu makamları tarafından fark edilmeye başlandığı ve bunun kamuoyuna duyurulduğu dönemden öncesine ait olduğu görülmektedir. Bununla birlikte tanık A.A.nın anlatımlarının başvurucunun söz konusu yapılanma içinde aktif bir görev üstlendiği yönünde olduğu gözardı edilmemelidir (bkz. 22/i).Öte yandan bir gizli tanık tarafından soruşturma mercilerine verilen ve FETÖ/PDY'nin mahrem alanlardaki (asker, polis gibi) yapılanmasına ilişkin olarak bizzat örgüt tarafından yapıldığı söylenen kayıtların bulunduğu bir dijital veride başvurucunun ismi de yer almaktadır. Bu belgede başvurucunun"SC ve SCC"olarak kodlandığı ve kolluk birimlerinin bu kodlamayı "17-25 Aralık sürecinden etkilenmiş olan FETÖ mensuplarından tekrar kazanılmaya üçüncü derecede yakın kişi olarak" tanımladıkları görülmektedir (bkz. 22/ii). Tüm bu olgular bir bütün olarak dikkate alındığında, başvurucu bakımından FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç yönünden kuvvetli belirtilerin bulunduğunu kabul etmek gerekir.
  6. Başvurucunun bu örgütün illegal yönünün kamuoyunca öğrenilmesinden sonra söz konusu örgüt ile bağını devam ettirmediği ve buna göre mahkûmiyetinin gerekip gerekmediği hususundaki değerlendirmelerde varılacak nihai sonuç yargılama mercilerince belirlenecektir. İlk derece mahkemesinin de başvurucu ile FETÖ/PDY arasındaki ilişkiye dair tanık anlatımlarını itibar edilebilir bulduğu, ancak gizli tanığın verdiği dijital verilerdeki kodlamayı yorumlayarak başvurucunun 2013 yılı sonrasında örgütten ayrıldığı kanaatine vardığı anlaşılmaktadır.
  7. Anayasa MahkemesiSelçuk Özdemirbaşvurusunda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75; benzer yöndeki karar için bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 58).
  8. Sonuç olarak somut olayda belirtilen tüm olgular birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtilerin bulunduğu görülmektedir.
  9. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan ve kuvvetli suç şüphesinin bulunması ön koşulu yerine gelmiş olan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.
  10. Darbe teşebbüsü sonrasında teşebbüsle veya FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlara ilişkin soruşturmalarda, delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Yine FETÖ/PDY ile bağlantılı kişilerin teşebbüs sırasında veya sonrasında ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 271, 272;Selçuk Özdemir, §§ 78, 79).
  11. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen silahlı terör örgütü üyesi olma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz.Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61;Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017,§ 148).
  12. Somut olayda Sakarya 2. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan silahlı terör örgütüne üye olma suçunun niteliğine, kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına ve delillerin henüz toplanmamış olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 13).
  13. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Sakarya 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
  14. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).
  15. Öncelikle terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214;Devran Duran, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle veya FETÖ/PDY'yle bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY'nin özellikleri de -gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi- dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350).
  16. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Sakarya 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 13) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
  17. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmınınaçıkça dayanaktan yoksun olmasınedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
  18. Buna göre başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama yoluyla yapılan müdahalenin Anayasa'da (13. ve 19. maddelerde) bu hakka dair yer alan güvencelere aykırılık oluşturmadığı görüldüğünden Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan ölçütler yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
  19. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
  20. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
  21. Başvurucu; tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçeden yoksun olduğunu, bu kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara dayalı olarak açıklanmadığını, ilgili ve yeterli olmayan gerekçelerle tutukluluğunun hukuka aykırı olarak devam ettirildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
  22. Bakanlık görüşünde özetle başvurucu hakkında verilen tutukluluğa ilişkin tüm kararlarda gösterilen gerekçeler incelendiğinde başvurucunun tutukluluğunun keyfî olarak devam ettirildiğinin savunulamayacağı belirtilmiştir.
  23. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında özetle tamamen matbu ve keyfî gerekçelerle tutukluluk hâlinin sürdürüldüğünü belirterek Bakanlık görüşünü kabul etmediğini ifade etmiştir.
  24. Değerlendirme
  25. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
  26. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak,B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62;İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45).
  27. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 5/7/2017 tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurununikincillik niteliğiile bağdaşmamaktadır.
  28. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmınınbaşvuru yollarının tüketilmemiş olmasınedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
  29. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
  30. Başvurucunun iddiaları ve Bakanlık Görüşü
  31. Başvurucu; tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda koğuşların kalabalık olması nedeniyle şartların insani olmadığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
  32. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş bildirmemiştir.
  33. Değerlendirme
  34. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
  35. Anayasa Mahkemesinin benzer yöndekiMehmet Baransu(B. No: 2015/8046, 19/11/2015 §§ 12-18) başvurusunda belirttiği üzere somut olayda başvurucunun şikâyetlerini iletebileceği ve yapıldığını iddia ettiği kötü muameleye derhâl son verilmesini isteyebileceği idari ve yargısal mercilerin bulunduğu görülmektedir. İlgili hükümler kapsamında başvurucu; şikâyetlerini öncelikle yetkili bu idari ve yargısal mercilere iletip tutulma yeri ve koşulları sebebiyle kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürebilecek, bu koşulların en kısa zamanda uygun hâle getirilmesini ve/veya kötü muamele iddiasına konu işlemin infazının durdurulmasını ya da ertelenmesini isteyebilecek iken bu yollara başvurmamıştır.
  36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizinbaşvuru yollarının tüketilmemesinedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
  37. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
  38. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
  39. Başvurucu; hakkındaki soruşturmanın etkin ve adil bir şekilde yürütülmediğini, soruşturma makamlarınca lehine olan delillerin toplanmadığını, iftira içerikli tanık beyanlarına itibar edilerek hakkında iddianame düzenlendiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
  40. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin bir görüş bildirmemiştir.
  41. Değerlendirme
  42. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, §§ 16, 17).
  43. Somut olayda, UYAP üzerinden yapılan inceleme sonucunda ihlal iddialarına konu olan davanın bireysel başvuruyu inceleme tarihi itibarıyla istinaf aşamasında derdest olduğu, bu anlamda işlemleri devam eden yargılama açısından hukuk sisteminde mevcut yargısal yollar tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
  44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da,başvuru yollarının tüketilmemesinedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
  45. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

  1. 1. Yakalama ve gözaltına almanın hukuka aykırı olması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianınbaşvuru yollarının tüketilmemiş olmasınedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
  2. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianınaçıkça dayanaktan yoksun olmasınedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
  3. 3. Tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianınbaşvuru yollarınıntüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
  4. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
  5. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianınbaşvuru yollarının tüketilmemiş olmasınedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
  6. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 8/1/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

 

Bu konu 3 yıl önce tarafından hukuksalyardim tarihinde düzenlendi

   
Alıntı

Cevap yaz

Yazar Adı

Yazar E-postası

Başlık *

 
Ön İzleme 0 Düzeltmeler Kayıtlı
Paylaş: